Madrid'in en iddialı müzesi Prado'nun görkemli olduğunu duymuştum; büyüklük açısından dünyanın üç numarası olduğunu da Aslıhan söyledi. Yine de bana çok hitap etmiyor. Dini tasvir, dini tasvir, biraz daha dini tasvir... İspanya'da sanatçılar yememiş içmemiş dinle ilgilenmiş sanki (tamam, yaşadıkları dönem bunu gerektiriyordu; önemli olan teknik, ışık vs ama hiç ilgimi çekmiyor ne yapayım.)
Yine de Prado'da bir hazine buldum. Goya'nın Kara Resimler'i... Ben bu tekinsiz, esrarlı, hatta tehlikeli resimleri hiç bilmezdim. Şimdi de aklımdan çıkmıyor.
Gezi'den ve Mısır'dan sonra, Goya'nın o ünlü 3rd of May 1808'ine bakmak da sarstı. Gelecek sene resmin tamamlanmasının üzerinden tam 200 yıl geçmiş olacak. Hep aynı his: Sen beni yenemezsin. Yenemeyeceksin.
Modern Sanat Müzesi, Reina Sofia da çok güzel bir bina. Yalnız içerideki sergi düzeni çok karışık. Neredeyse hiç yönlendirme yok. Bana kalırsa (ki kime kalacaktı burada) kürasyon da başarısız. Tabii bunca eşsiz esere sahip (mesela Guernica) oldukları için ayrıntılarla ilgilenmiyorlardır belki. Yapacak bir şey yok, İspanyollar'ın sorunu diyip geçelim.
Reina Sofia'da Dali'ye ayrı sergi açmışlar, ayrı para istiyorlar. Kuyruk da cabası. Beş kuruş bile veremem kendisine. Sevenleri düşünsün.
Son olarak, Reina Sofia'ya taş atımı mesafedeki Caixa Forum. Önce şu: Çok güzel restoranı var. Karnımızı doyurduktan sonra da şu: Sergi işini biliyorlar. Öncü sinemacı Georges Melies sergisi on numaraydı. Martin Scorsese'nin Hugo'sundan sonra adamı gerçekten öğrenmiş olduk. Melies'in 'Aya Yolculuk'unun orijinali seyretmek de Madrid'e kısmetmiş. Bomba gibi bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?