oyalanmanın bilimi ve sanatı


Çok sevdiğim, bizim gazeteci milletine de (hele dergicilere) cuk oturduğunu düşündüğüm bir Yunan atasözü var: Hamur yoğurmak istemeyen beş gün un elermiş.

Akademisyenlere, yayınevi editörlerine, bitirme teziyle uğraşan öğrencilere de uyar.

İş elime yapıştı, deriz. Teslim tarihi geldikçe canımız sıkılır, tadımız kaçar. Teslim tarihi geçip gider; iş bitmez. Ama bu bizi oyalanmaktan alıkoyar mı? Hayır; birkaç bölüm daha dizi izleriz, bıraktığımız bir kitaba yeniden başlarız, önceden yarım bıraktığımız başka bir işe sarılırız. Bazen sadece boş boş pencereden dışarıya bakarız. Kafamızı topladığımızı düşünürüz. Bu bile daha anlamlı, daha heyecanlı gelir. Oyalanırız. İsim vermeyeceğim ama bunu sanata dönüştürenlerimiz var aramızda.

Ne var ki, elin oğlu “oyalanma”yı bilime dönüştürmüş, bir de üzerine Nobel alıyor. Oyalanmanın, ertelemenin, ağırdan almanın ya da geciktirmenin, dışarıda “procrastination” sözcüğü üzerinden epey popüler olduğunu biliyordum ama John Perry adında bir felsefe profesörünün “yapılandırılmış oyalanma” diye muzip bir kavramla çıktığından, epey de taraftar topladığından haberim yoktu.

Bir işin teslim tarihi, üzerimde ağır bir baskı kurmuşken ve çaresiz oyalanıyorken nihayet öğrendim.

Perry, daha 1996’da The Chronicle için “Nasıl Hem Oyalanıp Hem de İşlerimizi Bitirebiliriz?” başlıklı sağlam bir makale yazmış (şuradan okuyabilirsiniz.) Sonra da almış yürümüş. Ama Nobel komitesi seçim yapmak için epey oyalanmış olacak ki, ödülü Perry’ye ancak geçen yıl layık görmüş.

Tamam Nobel dediğim bir Ig Nobel. Hani en alışılmadık, en ıvır zıvır ama bir yandan da yaratıcı buluşlara, fikirlere giden, ABD merkezli ödül.O kadar olsun artık.

Aslında ben de ödülden verildiği tarihte yani 2011 Eylül’ünde haberdar oldum. Ama takdir edersiniz, yazana kadar biraz oyalanmam gerekiyordu.

Her neyse, ne diyor bize Perry? Anafikir şu: Her işi zamanında bitirebilirsiniz; üstelik dilediğiniz kadar oyalanabilirsiniz de. Teslim etmeniz gereken işin üzerine daha da önemli bir iş koymanız yeter.

Bundan sonrasını Perry’den özetleyerek aktarıyorum:

Oyalanan kişi “hiçbir şey yapmıyor” sayılmaz. Genelde bir işi bitirmemek adına, başka ıvır zıvır işleri de hallediyordur. Bahçesiyle ilgilenir, kalemlerini sivriltir, dahası, ilk fırsatta işlerini nasıl düzene sokacağı hakkında şemalar hazırlar.

Siz de böyleyseniz, ‘yapılandırılmış oyalanma’yı kullanabilirsiniz. Ama önce bir liste hazırlamanız gerekir. Görevlerinizi en önemliden en önemsizine doğru sıralayın. En üste çok mühim işler koyun ama altlarda da sizi tatmin edecek maddeler kalsın İşte, en mühim olanları yapmamak adına, o alttakileri yapacaksınız.

Oyalananlar genelde yanlış bir kanıya sahiptir. Ellerinde daha az iş olsa, oyalanmayıp hepsini bitireceklerini düşünürler. Sakın ha! Oyalanan kişinin zihni böyle işlemez. O az sayıdaki işlerin tümü, doğal olarak, önemlidir. Oyalanan kişi de yine oyalanacağından, onları da yapmaz. Bu yüzden hiçbir işini bitiremez.

Peki en üstteki iş nasıl halledilecek? Evet bu bir sorun, ama üstesinden gelinir. En tepeye teslim tarihi net görünenlerle (aslında net değildirler) çok önemli zannedilenleri (ama gerçekte abartılmışlardır) yazın. Neyse ki, hayat böyle işlerle dolu.

Bu noktada, kişi “iyi de, bu kendini kandırmak sayılmaz mı” diye sorabilir. Sorsun. Böylece hangi teslim tarihlerinin geçersiz, hangi işlerin de fazlaca büyütülmüş olduğunu görebilir. Hem oyalanan kişi, kendini kandırmak konusunda bir numaradır. Böylece bu özelliği de işe yaramış olur.

Evet, Perry’nin anlattıkları bunlar. Kullanıp kullanamayacağınızı siz düşünün. Bizdeki bir atasözünün çok etkili olduğunu unutmayın yine de; biliyorsunuz; “demir tavında dövülür.” Bana gelince… Bununla uğraşırken, daha önemli bir başka işimi halledememiş oldum ama hiç değilse bu uzun post’u yazdım.

Az şey mi?

Oyalanma teknikleri için buraya.

John Perry’nin blogu için buraya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...