Geçenlerde, boş geçmesin diye, Ahmet Şık'ın Bilgi Üniversitesi'ndeki dersine girmiş. Dersten sonra Habertürk Pazar'da Elif Key'e şunları söylüyor:
*** Öğrencilerin neredeyse hepsi direkt köşe yazarı olmak istiyor. Onlara, bir günde de köşe yazarı olabileceklerini ama 30 sene sonra da olmayabileceklerini söyledim; çünkü bütün köşe yazarları gazeteci değil, bütün gazeteciler de köşe yazarı değil.
*** Muhtemelen çoğu gazeteci olmak istemiyordur aslında... Ben sadece merak, katma değer, emek, bu arada da boyun eğmemekten bahsettim. Omurganın sırf tavizsiz bir karakterden oluşmadığını, aynı zamanda işini de iyi yapmakla ilgili bir şey olduğunu bilmeleri lazım, çünkü “Benim karakterim çok sağlam” demekle, eğilip bükülmemekle gazeteci olunmaz.
İki önemli saptama... Omurga meselesine tümden katılıyorum; kendi işinin ancak çeyreğini o da yalapşap yapıp yükü arkadaşlarının omzuna yıkan ama twitter'dan etrafa onur, şeref, haysiyet diye bağıran insanlardan yıldım.
Talu, keşke Türkiye'deki köşe yazarlığının dünyadaki örneklerine benzemeyen ucube bir format olduğunu da anlatsaydı. Bir köşeye kurulup her konuda ahkam kesmenin saçmalığından, bunun gazetecilikle ilgisi olmadığından bahsetseydi.
Bir insan hem şarap, hem aşk, hem Galatasaray, hem Suriye krizi, hem seçim kritiği, hem daha bilmemne yazabilir mi? Her gün... Yazsa da bütün bunların hepsinden herhangi bir okurdan fazla anlayabilir mi? Peki bir okur kendisinden daha fazla bilmeyen ve bunu sürekli açık eden bir yazarı ısrarla neden takip eder?
Herkesin bir uzmanlığı olur, o konuda yazar. Kalbinizi tedavi ettirmek için göz doktoruna gider misiniz? Ama hem kalp hem göz tedavisi hakkında bile yazan insanları okumak zorunda kalıyoruz. Tabii, bu arkadaşlar omurga sahibiyse dert etmemize gerek yok, değil mi?
Elif Key'in röportajının tamamı şurada.
Nihayet geldim... Ellerine kollarına aklına sağlık.
YanıtlaSilhoşgeldin, tam da şimdi geldiğine göre moda civarından geliyorsun diyebilir miyiz :)
YanıtlaSil