Bu şehirde ya da İstanbul’da, adım attığımız her yerde; bir küçücük perdenin arkası, iyice gizlenmiş bir anahtar, bankın üstünde unutulmuş bir kitap, rüzgârın sürüklediği bir iskambil kâğıdı (tercihen maça üçlü), sarmaşıkların altında kalmış bir kapı, havada salınıp duran bir kahkaha, birdenbire ürkü, dünyayı değiştiren delilik, zamanın yırtıkları… Bilmeden aralarında dolaşıyoruz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
hukuku çiğneyenler
2023’ün ilk yazısına sitemle başlayayım. Sosyal medyanın nasıl marazi, nasıl sıkıntılı bir yer olduğuna takılan biri değilim. Küfür, linç...
-
2023’ün ilk yazısına sitemle başlayayım. Sosyal medyanın nasıl marazi, nasıl sıkıntılı bir yer olduğuna takılan biri değilim. Küfür, linç...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Klişe cümle cuk diye yerine oturuyor: Herman Melville'in ölmez eseri... 'Moby Dick, Beyaz Balina'yı, Ron Howard filmi '...
-
Dün Yunanistan sınırında göçmenlere karşı insanlık suçları işlenirken, Türkiye’de kalbi göçmenlere karşı nefretle dolmuş binlerce, belki...
-
Yasunari Kawabata’ya bugüne dek bu kadar uzak kalmak... Kusur değil belki ama şüphesiz bir eksiklik. Bulunca farkına vardığın bir eksiklik. ...
-
Bugünlerde sanki jilet kıtlığı varmış gibi sakalını koyverenler var. Biri de benim. Uzadıkça uzadı sakal. Belki de daha önce olmad...
-
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan Roberto Bolaño’nun Vahşi Hafiyeler ’ine bir paralel çekerek, blogda 2019’a gecikmeyle de olsa başlayalım… Israr...
sizin bu yazdığınız da beni mutlu etti.
YanıtlaSil