acelecilik çağı

 


Televizyon kanalları hayatımdan çıkalı çok oldu; onların yerini bir süreliğine platformlar almıştı ama şimdi gitgide daha fazla YouTube videosu izliyorum. Dolu haber bültenleri, mini belgeseller daha çok orada. Hem mesleki ihtiyaç hem de gündelik geyikler için depo; bir tür gıda benim için. 


Video izledikçe, bir tür videoya daha sık rastlıyorum. Nasıl anlatmalı: Konuşma boşluklarının alındığı videolar… Teknik bir adı vardır mutlaka ama hakikaten bilmek dahi istemiyorum. Zamandan kazanmak için tüm ‘ııııı’lar, ‘hımmmm’lar gidiyor; kafa kaşımalar, düşünme payları gidiyor; geriye olmadık yerlerinden birleşmiş konuşma parçaları kalıyor. Tempolu görünen ama aslında tuhaf bir temposuzlukla akan diyalog ya da monologlar. Susmak da konuşmaya dahil değil mi? Bu temposuzluk kulağımı tırmalıyor; izlemek istesem dahi kapatıyorum. 


Buradan kazanılan vakit nedir? Ne kadar olabilir? 


Sızlanıyor görünüyorum ama aslında şikâyet etmek için de yazmıyorum bu satırları. Hayat bu istikâmette akıyor neticede. 


Ama istikameti tarif etmek için bir not olsun: Boşlukları alınmış konuşmaların hayatta sanırım bir karşılığı var. Çağa ilişkin bir karşılık… Acelecilik çağındayız. Hızlı gittiğimizi düşündüğümüz, hız çağı sandığımız ama sadece acele ettiğimiz bir çağ. 


Ne için bu acele?

Diğer seçenekleri kaçırmamak için. Başka bir yerde hep daha iyi bir parti mümkün. 


Ama o partidekiler de acele ediyor.


*

Resim, Edward Hopper'ın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...