lingo lingo listeler



Newsweek Türkiye’den aradılar, hazırladıkları “bu yaz okunası kitaplar” listesi için bir kitap önermemi rica ettiler. Aslında listelere sıcak bakmadığımı, biraz da meşgul olduğumu ama bir sonraki ricalarını –umarım- seve seve yerine getireceğimi söyledim. Telefonu kapattım.

Yalan tabii. Gerçek versiyon şöyle yaşandı. Burcu (Ayaz) ofisin diğer köşesindeki masasından geldi ve hazırladıkları liste için bir kitap önermemi, sonra bu kitabı birkaç cümlede tanıtmamı dikte etti. Ben de “aman efendim, ne demek, kaç vuruş olsun” diyerek hemen boyun eğdim.

İşin aslı, listeler eğlencelidir. Öyle olmasaydı, Nick Hornby’nin High Fidelity’sini sever miydik bu kadar? Gerçi oradaki ufak tefek, tadımlık listelerdi. Bir de okuması bile korkutucu, gövde gösterisi listeleri var. Türkiye’nin en önemli on insanı, en etkililer, en sportmenler, en başarılılar vs… Bunların bir benzeri geçenlerde Time dergisi üzerinden bir daha gündeme geldi: Dünyanın en etkili 100 ismi. Hani bizim başbakan da girmişti listeye, hatırlarsınız. Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine buralarda da epey konuşuldu o sayı. Ama aynı sayıda, esas bombayı derginin mizah yazarı Joel Stein patlatmıştı. Stein, Time editörlerine, “öyle gıcır gıcır başarı listesi yapmak iş mi, yiyorsa en etkisizleri yazın” deyip kendi loser listesini (Dünyanın en etkisiz 100 insanı) sıralamıştı.

Gerçekten komik bir adam olan Stein’a selam edip, Newsweek Türkiye’nin yaz listesine önerdiğim kitabı açıklıyorum: Fowles’dan Büyücü. Sadece bu yazın değil, her yazın kitabı!

Bu arada Marilyn Monroe da Ulysess'i haklamış, kapağı kapatmak üzere. Helal!

deniz baykal'ın bir beatles albümü olarak portresi


Bakmayın şimdi “özel hayata müdahale” diye bağrındıklarına, anaakım medyanın esas derdi Deniz Baykal’ı bir şekilde sepetlemekti. Hem manşetlerden hem de köşelerden “gereğini yaptı” dediler; Kemal Kılıçdaroğlu’nu da yeni lider adayı olarak hemen akla düşürmeyi ihmal etmediler.

Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sıkılan medya için bugün potansiyel bestseller. Seçim döneminde içinde onun adı geçen haberler iş yaptı. CHP’nin lideri olunca medyaya da reyting yaptıracağına inanılıyor genel olarak. Ama unutmamalı, Deniz Baykal da esasen tam bir “everseller.” Yani bir Beatles albümü gibi, bir Harry Potter macerası gibi, senelerdir sürekli satıyor (isteyen Türkiye’den bir Erkin Koray albümü, bir de İpek Ongun kitabı ekleyebilir.) Baykal’ın siyasi manevraları uzun vadede medyaya o kadar da sıkıntı vermedi, epey malzeme çıkarttı. Kılıçdaroğlu için özellikle seçim sonrasında dizayn edilen “Gandi Kemal” ifadesinin tutmadığını da hesaba katın. Sözün özü, bugün Baykal’ı “yeni bir soluk” istediği için göndermeye çalışan medya, Kılıçdaroğlu’ndan umduğunu bulamazsa, kısa sürede yeniden görücüye gidebilir.

Beatles albümü felan demişken, Ankara’da zamanın dünyanın geneline nazaran daha ağır aktığı gerçeği de bu son tartışmalarla iyice gün yüzüne çıktı. Siyasetçilerden Ankara gazetecilerine herkes görüntüler için “kaset” tabirini kullanıyor. Cenazesi çoktan kaldırılmış kasetin yaşadığı sanılan son yer herhalde Ankara siyasetidir.

dürer'in gergedanı, öğle uykusuyla direniş ve diğer güzel şeyler...



Kaçıranlar ve yeniden okumak isteyenler için geçen haftadan seçmeler:

Sartre, Başbakan’ın kahvaltısına katılır mıydı? Newsweek Türkiye’den Kaya Genç, Nisan’daki toplantıya katılanları ve katılmayı reddedenleri her daim muhalif Sartre’ın süzgecinden geçiriyor.

Totaliter saate öğle uykusuyla direniş. Radikal’den Pınar Öğünç bu güzelim başlık altında, Thierry Paquot’nun Bir Sanattır Öğle Uykusu kitabını eleştiriyor. Paquot’nun şu sözlerine kulak verin: “Her yaştan, her enlemden boylamdan, her saat diliminden, her meslekten uykucular, size sesleniyorum, eşsizliğinizin arkasında durun ve dünya saatine, uydu saatine, totaliter saate direnin!” Yazı hoş, öyle görünüyor ki hem kitap hem de bu kitabın da içinde yer aldığı Can Yayınları Kırkmerak Serisi de pek hoş (Saklı Lezzetler – Mutfağa Felsefi Bir Yaklaşım yayımlanmış, Uygarlığı Değiştiren 100 Köpek, Filozofların Sofrası, Kafka’nın Çorbası, Lükse Övgü, Kukla Ustaları da sırada.)

Unutmadan, Pınar Öğünç’ün bir önceki Radikal Cumartesi’de yayımlanan ressam Taner Ceylan’la röportajı da nefisti. Türkiye medyası ortalamasının çok üzerinde bir kalitede yazıyor Öğünç. Vasat yazılardan sıkılanlara: Domestik ne kadar erotik?

İngiliz The Times’dan 6 Mayıs seçimleri çizgi romanı.

Yazar Murat Gülsoy, blogunda Albrecht Dürer’in hayali gergedanını anlatıyor. Borges’e referans vermeyi de atlamadan.

Newsweek Genel Yayın Yönetmeni Jon Meacham, derginin satışına karar verilmesinden sonra, kavgaya devam edeceğini anlatıyor. Duygusal bir manifesto.

Bahis oynamanızı tavsiye etmek için değil ama biz buna ofiste çok güldük. Açılan sayfada, logonun hemen sağında, sinip saklanmış bir adamcık var. İmleçle üzerine gelince “eyvah patron” diyor, hemen tıklayın. Komik geldi ama herhalde bir sürü başka sitede benzer şeyler vardır.

New York’ta geçen haftaki başarısız bombalama girişiminden sonra, kabak hangi filmin başına, neden patladı?

burası neresi

Kimse kendini kandırıp etik kütük tartışmalarına girmesin; bu, dünyanın her tarafında haberdir. Ortada bir video kaydı var bir de görüntülerin atfedildiği bir parti başkanı. Herkes bunu günlerce konuşacaktır.
Haberdir ama haberin bir de gazetecisi olması gerekir. Bazı sorular yanıtlanmış olmalıdır. Burası neresi? Bu insanlar kim? Bunlar ne zaman oluyor vs. Biz böyle öğrendik en azından.
Ortada bu videoyu üstlenebilen bir gazeteci yok. Bunu üstlenebilen bir haber merkezi/sitesi bile yok. Garip olan, koca koca bir sürü gazetecinin, hemen o siyasetçiyi arayıp, üzüntülerini bildirmiş olması. Niye ki? Daha da tuhafı, içlerinden hiç birinin – e madem aradınız- “o görüntülerdeki kişi siz misiniz?” diye sormaması. “Üzüldük” diyip kapatmışlar.
Biz etik meseleleri tartıştığımızla kalalım; aslında yukarıdaki en az bir sorunun cevabı var: Burası neresi? Türkiye… Neresi sanmıştın.

newsweek'i kim öldürecek?


Çarşamba günü Newsweek’i elinde bulunduran Washington Post Co.’nun sahibi Donald E. Graham, derginin New York’taki ofisine giderek, çalışanlara kurumlarının satışa çıkarılacağını söyledi. Abone sayısı ve reklam gelirleri dramatik biçimde düşmüştü, dergiyi 1961’den beri elinde bulunduran şirket de artık daha fazla zarar etmek istemiyordu. Satışın duyurulmasıyla birlikte Amerikan medyasında her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Yorumlar havada uçuşurken, her şey aslında tek bir sorunun etrafında toplanıyordu: “Bugünkü medya ortamında haftalık bir haber dergisinin ne kadar şansı var?

Beni de elbette yakından ilgilendiren bu meseleye girmeden evvel, Newsweek bir sene önce bugünlerde format değiştirdiğinde dergide çıkan makaleye bakalım. İlk ipuçları orada. (Aşağıdaki yazı eski blogdaydı, üzerindeki tozları silkelemenin vaktiymiş demek.)

Newsweek Türkiye’nin son sayısında haber dergiciliğinin kaderine dair önemli bir yazı yayımlandı. Yazarı Newsweek’in editörlerinden Kathleen Deveny; başlığı ise “Newsweek’i yeniden icat etmek.” Newsweek’in baştan aşağı yenilenmesine karar verilmiş. Deveny de bütün yayımcıların çok zor bir dönemden geçtiği bugünlerde, kendi dergisine dair, bir manifesto niteliğinde doğrudan ve çok dürüst notlar sıralıyor. Esas sıkıntı reklam gelirlerinin artık eskisi kadar olmaması; gelirler Deveny’e göre kısa vadede düşmeye de devam edecek. Bunun üzerine ekip baş başa vermiş ve anlaşılan bu işi yapan herkesin bir gün geçmek zorunda olduğu yolu tanımlamışlar:

- Artık gündemi meşgul eden her haberi yapmayacağız. Bu kadar internet sitesi varken nasıl olsa bizden önce herkes yapıyor; biz kendi seçtiklerimiz üzerinde derinleşeceğiz.
- Partizan değil provokatif olacağız. “Kim ne der” diye düşünmeyeceğiz.
- Derginin görünümünü okuru ürkütmeyecek, rahatlatacak bir formatta düzenleyeceğiz.
- Baskı adedini düşürüp, aboneliğin fiyatını arttıracağız. Bize inanan, sadık, eğitimli ve gelir düzeyi daha yüksek bir kesim için yayın yapacağız.
- İnternet sitesini Twitter, video ve bloglarla şimdiye kadar olmadığı ölçüde destekleyeceğiz (ayda 6.8 milyon kişi siteye giriyor.)

İyi bir haber dergisi herkesin işine yarıyor. Bakalım başarılı olacaklar mı?”

Ticari anlamda başarı halen uzakta. Ama iyi bir dergi yaptıklarını ben yakından biliyorum. Benim bilmem bir şeyi fark ettirmiyor tabii.

Satışın Newsweek’in internet sitesindeki ilânı burada. Burada da Donald E. Graham’ın satış açıklamasından sonra Newsweek’ten Daniel Gross’a verdiği röportaj var(Gross için muhtemelen epey sıkıntılı bir röportajdı.)

otoban kenarında ağaç olmak


Tom Waits’in Le Figaro için kendi sorup kendi cevap verdiği röportaja devam:

Cevabını bulamadığınız sorular var mı?

Bir top attığınızda top kime gitmesi gerektiğini biliyor mu? Okyanusun dibinde hiç tıkaç var mı? Jokeyler atlara ne diyor? Kâğıt dönüştürme makinesine koyduğumuzda bir gazete ne hissediyor? Otobanın kenarında ağaç olmak nasıl bir şey? Dünya ne zaman şaha kalkıp bizi eyerinden indirecek? İnsanlar robotlarla evlenebilecek mi? Bir kristal sadece sabırla donatılan bir kömür parçası mı? Ella Fitzgerald şarkı söyleyerek “gerçekten” bir camı kırabilir mi?

yandaş medya nasıl olunur - II




İngiliz seçimleri tefrikasına dün başlamıştım. Hatırlatmak gerekirse, İngiltere’ye bakınca Türkiye’deki yandaş medya tartışmaları fazla naif kalıyor. Bugünkü seçimden önceki son virajda, dünün İngiliz gazeteleri, belki halen anlamayan vardır diye, manşetlere son bir gayret kendi tercihlerini çıkardılar. Aksini yapmamaları için halkı uyarmayı da ihmal etmeden tabii…

Özetleyelim. En çok oyu almasına kesin gözüyle bakılan Muhafazakar Parti’yi ve onun lideri David Cameron’u destekleyen Daily Express iyiden iyiye intikamcı bir ton tutturmuştu: “Bu İngiltere için önemli bir an. Ülke İşçi Partisi hükümetinin 13 yıllık yönetiminde sürekli düşüşteydi. Şimdi her şey Cameron’la değişebilir. Ama onun da tek başına iktidar olması gerek. Bu yüzden gazetemiz Daily Express okurlarından Muhafazakârlar’a oy vermesini istiyor. Mevzubahis olan ülkenin geleceğidir.

Kaybedeceğini artık lideri Gordon Brown’un da kabul ettiği İşçi Partisi’ni destekleyen Daily Mirror da savaş baltalarını biliyordu. Ve diyordu ki: “Eton Koleji’nde eğitim gören elit David Cameron seçimden sonra sizi gözüne kestirmiş olabilir. Cameron, seçimden hemen sonra, kamudaki 40 bin işi ortadan kaldıracak, ihtiyaç sahiplerine çocuk yardımını kesecek, 2400 polis ile 14200 öğretmenin görevine son verecek. Siz de onun hedefinde olabilirsiniz."

Sürpriz bir şekilde atağa kalkan ve bazı anketlerde İşçi Partisi’nin bile önünde görünen Liberal Demokrat Parti ve onun genç lideri Nick Clegg’i destekleyen The Independent ise bambaşka bir ton tutturmuştu. Entelektüel eğilimleriyle tanınan gazete iki partili siyasi yapının işlemediğini söylüyor, okurlarından da ona bir son vermesini istiyordu: “Liberal Demokratlar’a akın çok değerli bir şeyi ortaya çıkardı: Bir kuşaktır ilk defa siyasi düzenin radikal revizyonu için bir imkân belirdi. Halk kendi oyunun işe yarayabileceğini hissetti. Clegg’in partisi çarpıcı bir iş yaptı. Ama İngiliz siyasetinin kabuğu çatlasa da halen kırılmadı. Eski usul siyasetin menfaatleri halen galip gelebilir. “Eski tas eski hamam” siyaseti bu defa bir Muhafazakâr hükümetin sürdürmesi riski var.”

İngiltere’de oyunun kuralları farklı. Açıktan açığa “AK Parti’ye oy verin” diyen bir Sabah’ı ya da “Recep Tayyip Erdoğan’ı tarihten silin” diye manşet atan bir Hürriyet’i göz önüne getirebiliyor musunuz? Kan gövdeyi götürürdü herhalde.

ay sarayında