mutluluğun tarifi




Epey yaşadım ve mutluluk için neyin gerektiğini bulduğumu sanıyorum. Kırda sessiz, münzevi bir yaşam; iyilik yapmanın kolay olduğu ve buna hiç alışmamış insanlara yararlı olma imkânı; sonra biraz fayda sağlayacak kadar çalışmak, sonra dinlenmek, doğa, kitaplar, müzik ve yakınlara sevgi... İşte benim için mutluluk fikri bu.


Lev Nikolayeviç Tolstoy, 100 yıl önce bugün öldü. Büyük yazarlar topluluğunun bir üyesiydi. Fikirleri tartışıldı; tartışılmaya devam ediyor. Aydın kavrayışı üzerinde yaşayışı ve görüşleriyle bu denli etkili olan az kişi bulunur. Türkiye'deki aydınların genlerinde bile Tolstoy'un hem iyi hem kötü dokunuşları var. İz süreceksek, oraya kadar gitmemiz gerekiyor.



savaş şimdi başlıyor



Bir haftadır bu işlerle uğraşıyordum ama anladım ki füze, kalkan falan hikâye. Savaş dediğin, yüz yıldır bildiğin tankla yapılıyor.

İşte, Lizbon’daki NATO Zirvesi’nin yeni strateji ve füze kalkanında anlaşma sağlanan ilk gününde, ABD, kendi kamuoyuna, Afganistan’daki savaşla ilgili bir açıklama yaptı. Buna göre, özellikle savaşın en yoğun yaşandığı Helmand’a zırhlı tank (fotoğraftaki M1 Abrams'lardan) birliği gönderiliyor. Bu dokuz yıllık savaşın tarihinde bir ilk.

Gerçek savaş şimdi başlıyor. Yazık. Rambo’nun Afganistan macerasını hatırlar mısınız? İşte o hesap.

oy vermek bir zevktir



Birisi Penguen’in 2009 yerel seçimlerinden önceki “oh, evet, evet” kapağından ilhamla reklam çekseydi ancak üstteki gibi yapardı. Ama böyle şeyler bizim topraklarımızda çok ayıp olduğundan, bu işi Katalanlar üstlenmiş. Hem de dünyevi heveslere pek uzak olduğu farz edilen Sosyalistler çekmiş bu reklamı. Tabii, biraz daha genç olanları…

28 Kasım’da yerel seçimlerden önce Katalan Sosyalist Partisi’nin gençlik kolu Joventut Socialista de Catalunia, dünyanın her tarafında olduğu gibi orada da sandığa gelmeye üşenen gençleri etkilemek için “zevkli” bir yola başvurmuş. Genç bir kadın oy vermeye gider ve olaylar gelişir, diye özetlenebilecek reklamın sonunda da “oy vermek bir zevktir” diye amaçlarını açıklıyorlar. Söylemeye gerek var mı; Katalan halkı bu konuda ikiye bölünmüş; videoyu iğrenç bulan da var, “oh, ne âlâ” diyen de.

Tekrar başa dönelim. Bizde de şu aşağıdaki kadarı yapılabilmişti. Katalanlar’a özenen ilk partinin başına neler geleceğini gerçekten merak ediyorum.

i am angus - kraliçe'nin hizmetindeki kahraman



Güçlü, öfkeli ve havalı… Üstüne bir de romantik. İki gündür, Milliyet’te yayımlanan Angus güzellemelerini okuyorum. Kurban Bayramı’nda kesilmeye direnen Angus cinsi ithal sığırlar, maceradan maceraya koşuyorlar. Evet, kelimenin tam anlamıyla koşuyorlar, yüzüyorlar, direniyorlar…

Bizim vatandaşların bu yiğit hayvanları şöyle tanımladığını söylüyor Milliyet: “Hayvan değil canavar!” Yok canım, o kadar da değil. Anavatanları İskoçya’dan dünyaya -özellikle de ABD’ye- yayılan Angus’ları besleyen çiftçiler onları öyle canavar falan diye görmüyor. Daha romantik bir yaklaşımları var. Otlaklarda dev cüsseleriyle karaşın karaşın yayılan bu sığırlar, çiftçilerinin gözbebeği.

Bir de İngiltere kraliyet ailesinin… Aşağıdaki videoların ilkinde göreceğiniz, Aberdeen-Angus Sığırı Cemiyeti’nin hamisi Prens Charles, sığırların arasında bir BBC belgeselcisi havasında ağır ağır dolanırken, hayranlığını gizleyemiyor. Bayrağı büyükannesinden devralan Charles, bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluğun, şimdiki sığır emperyalizmine sahip çıkıyor. Eh, bu da önemli bir iş sonuçta.

Aynı zamanda da romantik bir iş. Acemi kasap görüntülerinden sıkıldıysanız, sonraki videolardaki mutlu Angus çiftçileriyle, Amerikan Angus’u belgesel fragmanına da bir göz atın derim. Belgeselin ismi bir ihtimal Beatles’ın muhteşem şarkısı “I am the Walrus”undan mülhem “I am Angus” Siz geçen senenin kanlı dizisindeki gibi “I am Spartacus” vurgusuyla okuyun.

Newsweek Türkiye'de bu Pazartesi çift sayı yaptığımız için gelecek haftayı pas geçiyoruz, ama hafta sonu eklerine tavsiyemdir: Bu kahraman hayvanların şanlı tarihini anlatma fırsatını kaçırmayın. Hem halk hem de Kraliçe aynı anda yanılıyor olamaz.









köyümde şenlik var köyümde düğün








Bundan kaçabileceğinizi sanmayın. İngiliz veliaht prensi evleniyor, siz de bundan sonra bütün ayrıntıları satırı satırına okuyacaksınız.

Prens Charles’ın mahdumu William ile orta sınıf aile kızı Kate Middleton dünya evine gireceklerini açıkladı (dünya evi ne demek, halen bilmiyorum, ama yazması havalı oluyor.) Daha fazla ayrıntıya gerek yok, çünkü zaten an gelecek, nişan sizin evin salonunda yapılıyor sanacak kadar ayrıntıya boğulacaksınız. Düğün ise, aman aman, hiç girmeyelim. Bahara, olmadı yaza, o da tamamdır!

Gördüğünüz gibi Lady Di’nin ölümünden sonra aç susuz kalan İngiliz gazeteleri, bugün itibariyle çıldırdı. Ama “Buckingham yanıyor, koş” deseler haber yapmayacak, serinkanlı The Independent’ı ayrı tutuyorum. Bakın, onlar yine İrlanda için dertleniyor. Sanırım, biraz da biz dertlenmeliyiz. Zira krizin domino etkisi oluyor, ama elin düğününün bize faydası yok.

halkın adamı



Hepsi “halk adamıyım” diyor, hiçbirisinin böyle bir fotoğrafı yok. New York çocuğu Kennedy bile, gitmiş taşraya, karışmış halkın arasına, çıkmış sandalyeye nutuk atıyor.

Bizde çok politik taşlama yapılır; ama kendimizi kandırıyoruz sanırım. Üstüne lacileri çekmiş irikıyım korumaların kareye girmediği hiçbir Türkiyeli politikacı fotoğrafı yok. Ya açılışta, törende kurdele keserken, temel atarken ya da kürsüde, iç kıyıcı toplantılarda hep aynı şeyi söylerken fotoğraf veriyorlar… Şimdi güvenlik sorunu var, diyelim, eskiden de mi vardı yani? Süleyman Demirel’i, Bülent Ecevit’i, Necmettin Erbakan’ı bu çıplaklıkta hatırlıyor musunuz?

Fotoğraf ortada, o dönemlerin Hasip ile Nasip’ine en yaklaşan politikacı bile yine o dönemlerden Kennedy’miş. Bizim halk adamlarına nal toplatıyor…

Artık internetten yayımlanan Life Magazine, 1961-63 arası görev yapan, ABD’nin 35. başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin hiç gün ışığı görmemiş fotoğraflarını ortaya çıkardı. Politik fotoğrafçılıkla ilgilenenler buraya uğrayabilir.





erdoğan'la neşeli günler (feat. medvedev & berlusconi)




İşte özlenen tablo! Seul'deki G-20 zirvesinin ardından yazılan kuru ve renksiz cümlelere inat, Vatan Gazetesi kendi hikâyesini bulmuş. Başrollerde Erdoğan, Medvedev ve Berlusconi... Diğer 17 lider ise hasetinden çatlıyor. Yazı gazetede nasıldı bilmem ama internet sitesinde aynen şöyleydi:

"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Seul'de düzenlenen G20 zirvesinde Rusya Devlet Başkanı Dimitry Medvedev ile de bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeyi haber alan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de koşarak toplantıya katıldı. Üçlünün kahkahaları toplantı salonunu çınlatırken, diğer dünya liderleri ise bu zirveye özenerek baktı."

Özenerek! Evet Çin'i, ABD'yi, Fransa'yı, İngiltere'yi vs. yönetiyor olabilirsin, ama adama sorarlar, birazcık mizahtan, neşeden, insanlıktan nasibini aldın mı?

Misal Barack Obama, ABD'ye dönünce, insan ilişkilerini şöyle bir gözden geçirmiş, yeni kararlar almıştır herhalde.

Çünkü kıskançlıktan olsa gerek, kendisinde eski neşeli hallerinden eser yok.

İki fotoğrafta inceleyelim:


Aşağıda Obama'yı, önceki mutlu anlarında, keyifli ve kendinden emim bir ruh halinde görüyoruz. Başka bir toplantı. Obama'nın kıskançlığa esir olmadığı güzel günler... Erdoğan ise tabii ki rahat, dünya -liderleri de dahil- umurunda değil, özgüveni yüksek. Beri yandan, Berlusconi'ye dikkat!



Alttaki fotoğrafta ise, son G-2O zirvesinde, yaşanan o malum neşeli anlardan sonra, Obama'nın takipçiliğini görüyoruz. Fotoğrafın sağ alt köşesine bakın, işte oradalar, Obama'yla Erdoğan... ABD başkanı, bir şeyler kapar mıyım diye, halen Erdoğan'ın peşinde. Az zamanda çok işler başarmak istiyorsa, kendisine daha pratik bir şeyi, bu blogdan bir başka sayfayı okumasını öneririm. Buradan buyursun: Erdoğan'la kişisel gelişim.



Günümü aydınlatan Vatan Gazetesi'ne teşekkürler

ay sarayında