reader kapanınca

Sevdiğim, hatta çalıştığım dergilerin kapanmasına alıştım. Yapacak bir şey yok. 'İnternet dergileri öldürüyor' deniyor,  inanmasam da ona da eyvallah.

Peki internetin kapanması nedir Allah aşkına?

Google Reader'dan bahsediyorum. Firma, dün şefkatli görünen gayet ukâla bir bilgi notuyla -tipik, müşteri kaybetmek istemeyen ama burnundan da kıl aldırmayan PR'cılık- Reader hizmetinin 1 Temmuz itibariyle son bulacağını açıkladı. Bu süre zarfında isteyen pılısını pırtısını toplasın, benzer hizmet veren uygulamalara yönelsin deniyor. Sağolsunlar, çok düşünceliler.

Daha önce bir iki defa söylemiştim, Reader, internetin en güzel yanıydı bana kalırsa. Birçok blogu halen oradan takip ediyorum, şu sanal alemin hayatımı zenginleştiren unsurları hep orada. Onları Reader'da okumaya alıştım.Basit ve rahattı; 'kullanıcı dostu' tabirinin gerçekten hakkını veriyordu.

Öyle aman aman bir sorun değil, başka bir program kullanırım tamam da, Google'un şu davranışı gelecekteki meseleler için örnek olsun. Reader'ı, eskisi kadar çok kullanılmıyor diyerek kapattılar. Büyük bir masrafı yoktu, firmayı zarar da vermiyordu. 'Uğraşmak istemiyoruz artık' dediler.

Yalnız şöyle bir durum var: Google, Twitter, Facebook falan aslında bedava değil; içeriğini biz üretiyoruz diye kıymet kazanıyorlar. O halde, ben de artık Google'ın sızlanmalarıyla uğraşmak istemiyorum. Bundan sonra sadece merhaba, merhaba.

Blogger'dan tası tarağı toplamanın vakti geldi. Başka bir yer için hazırlıklara başlıyorum.

chavez'den sonra

Chavez'in ölümünden sonra Latin Amerika gazetelerinin tümü sayfalarını yıktı. Zaten çoktandır bekliyorlardı; muhtemelen başlıklarını ve fotoğraflarını da hazırlamışlardı. Benim dikkatimi çeken en iyi kapakların Brezilya'dan gelmesi. Ama onlardan da iyisi Şili'nin La Tercera'sı. Yerinde bir fotoğraf kullanımı, özenli bir veda. Venezuela'nın muhalif gazetelerinden Universal "Chavez'siz dönem başlıyor" diye geçiştirmiş. İçinde epey muhalif yazar barındıran bir başka gazetenin, El Clarin'in fotoğraf kullanımı da dikkat çekici. Muzaffer lider yerine, hastalıkla boğuşan Chavez'i koymuşlar.

Venezuela -  Panorama


Venezuela - El Mundo
Venezuela - El Universal 

İspanya - ABC

Küba - Granma 

Şili - La Tercera
Kolombiya - El Espectador
Brezilya - O Globo
Brezilya - Correio Braziliense

Venezuela - El Clarin
 
Venezuela - La Voz


Arjantin - Pagina 12




ırkçılık da yorar

Çin'de bir dükkân... Irkçı sahibi kafayı o kadar yemiş ki artık kimi içeri kabul etmeyeceğini şaşırmış. Japon, Vietnamlı, Filipinli ve tabii ki bu tür ırkçılığın olmazsa olmazı köpek, içeri giremez. Yedi düveli karşısına almış yani. Dükkânı kapatsa, kendisi de daha rahat eder, insanlara da bir rahat verir.

don draper'a göre topçu kışlası

Yılan hikâyesine döndü ama görünen o ki Taksim Gezi Parkı gidecek yerine Topçu Kışlası gelecek.

Kışla sözcüğü tabii biraz kafa karıştırıcı. Erdoğan'ın kendi ifadesiyle murat edilen şu: "Kışlanın bir bölümü müze olabilir, ortası yeşil alan. Diğer bölümünde İstiklal Caddesi’nin devamı niteliğinde alışveriş merkezi. Üstü rezidans ve otel. Yap işlet devret modelini düşünüyoruz."

Bu iş ya olacak ya olacak. Başbakan öyle istiyor. Aradaki kurullarla falan oyalanıp duruyoruz sadece. İtirazlar sonuç alacak gibi olduğunda, konu değişecek ve biz bir başka şeyi tartışacağız. Sonra da unutup gideceğiz ve nihayet bir bakacağız ki, yeni alışveriş merkezi Taksim'in tam ortasında müşterilerle dolup taşıyor.

Tarihten benzer bir örnek için, bir kurgu karaktere, Mad Men'in yetenekli reklamcısı Don Draper'a bağlanalım.

Önce özetler... Üçüncü sezon ikinci bölümdeyiz (Love Among The Ruins). Draper, New York'un sembollerinden birini, Pennsylvania İstasyonu'nu yıkıp yerine bir eğlence merkezi yapmak isteyen iş adamı Edgar Raffit'le yemekte. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz istasyon, mimari bir şahaser olarak kabul edildiğinden ciddi tepki var. Gazeteler gün aşırı işadamına yükleniyor; halk söylenip duruyor. Draper'a düşen bu meselenin altından nasıl kalkılacağını anlatmak. Bir yemek masasında bağlanan tarihi planlara buyurun:

Don Draper: Zaman kazanmak adına, Penn İstasyonu'nu yıkmak istiyorsunuz ve New York da bundan nefret ediyor, öyle mi?
Edgar Raffit: New York'un tümü değil, sadece sesi çok çıkan bir azınlık.
Draper: Peki durdurabilirler mi?
Raffit: Şey, bütün bu şamata tatsızlık yaratıyor...
Draper: Onu boşverin, durdurabilirler mi?
Raffit: Sizin bizimle zorunuz ne? Neden illa kötü adammış gibi görünmemizi istiyorsunuz?
Draper: Kamuoyu hakkındaki endişeniz vicdan azabınızı gösteriyor. Peki her şey istediğiniz gibi olacaksa bunun size yararı ne?
Raffit: Diyelim ki vicdan azabım falan yok...
Draper: Güzel. Madem öyle, değişim iyi veya kötüdür demeye de gerek yok. Değişim değişimdir. Dehşetle de karşılanabilir, neşeyle de. "Hiç değişmesin daha iyi" de denebilir, "bakın yeni bir şey" de.
Raffit: Bu tepkiler yüzde elli yüzde elli olacak diyebilir misin?
Draper: Hiç de öyle bir şey demiyorum. PR'cılar bunu bilir ama bir türlü uygulayamaz. Konuşulanları beğenmiyorsan, konuyu değiştir yeter.

Raffit: Yeni konu ne o zaman?
Draper: Bakın, ben California'daydım. Her şey taze ve ferahtı. İnsanlar umut doluydu. New York ise çöküşte. İşte bu yüzden Madison Square Garden yeni bir şehrin başlangıcı olacak. 


İstasyon tabii ki yıkıldı. Yerinde şu an Raffit'in Madison Square Garden'ı yükseliyor. NBA maçlarının, büyük konserlerin mekânı...

Konu değişince, insanların dikkati dağılır. Ardından da unutur. Draper da iyi biliyor bunu, Başbakan da...



o günlere dönebilsek


Benim gazetem diyebileceğim bir yayın: International Herald Tribune. Bilen biliyor zaten, New York Times'ın küresel edisyonudur, Batı'da 'highbrow' denilen türden. Gündelik tartışmaya pek girmeden, büyük resmi toparlamaya çalışır.

Şimdi ismini değiştiriyor: The International New York Times oluyor. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Breathless karesine, eski günlere dönüş... Godard'ın filminde Jean Seberg ile Jean-Paul Belmondo büyük oynar. Tatlı tatlı akıp giden Yeni Dalga... Güzelim Seberg'i ilk gördüğümüz sahnede gazete dağıtıyordur. Hangi gazete olduğunu biliyorsunuz.

O günlere de dönebilsek...  

maçtan sonra

İngiltere'deki Kupa finali bitmiş, Bradford'lu oyuncular soyunma odasında... Maç 5-0 sonuçlanınca, ne yapsınlar, gardları düşmüş, pizza yiyorlar. İnsanın "önce beş yediler sonra da pizza" diye başlık atası geliyor ama dokunmayalım, güzel bir an.

ay sarayında