fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazar pozu
Yaz başında Aziz Nesin’in bir yazısından hareketle, bir insanın yazar olduğu yüzünden anlaşılır mı, diye sormuştum. Anlaşılıyorsa, uygun isim Kemal Tahir’dir, demiştim.
müzede bir gündüz
Her şeyde gizem aramayı severiz. İşte bazı tablolara dair çok tekrarlanan bir ünlem cümlesi: Gözleri beni takip ediyor gibi! Bu alanda başı çeken de kuşkusuz Da Vinci’nin Mona Lisa’sı. Ne yapsın kadın, her gün dosdoğru ona bakan binlerce gözden gözlerini mi kaçırsın?
Bizlere baksaydı bir tablo ne görürdü hakikaten? Amsterdam’ın ‘ağır’ eserlerinin sergilendiği Rijksmuseum’un incilerinden, şehrin çocuğu Rembrandt’ın fırçasından çıkma ‘De Nachtwacht’ın (Gece Devriyesi ya da ‘Yüzbaşı Frans Banninck Cocq ve Milis Birliği’) kahramanları bu soruya güzel cevap veriyor. Olivier Middendorp’un fotoğrafı da hünerli ellerden çıkmış bir tablo gibi…
PS: Fotoğraf bir okul gezisi sırasında çekilmiş. Her sene 150 bin Hollandalı çocuk, ‘Gece Devriyesi’nin karşısında yerini alıyormuş.
PS2: Hollanda’daki son koalisyon görüşmeleri sırasında partilerin, okul çağındaki her çocuğun Rijksmuseum’a yılda en az bir defa gitmesinin zorunlu tutulması üzerinde görüş birliğine vardığı basına sızmış. Şimdiki pozisyon, ‘gitseler iyi olur’ şeklinde.
PS3: Bu mevzunun hası Ben Stiller’lı ‘Müzede Bir Gece’ serisinde işleniyor elbette. Ne tatlı filmdir. Onu seveni muhakkak severim. Bir de ilk filmdeki Amy Adams’ı ayrı severim. Bir de Robin Williams’ı… Off.. Neyse uzar gider bu.
ayna içinde ayna
Bir şeyi gördükten hemen sonra, aynı zamanda kendimizin görülebileceğini de fark ederiz. Karşımızdakinin gözleri bizimkilerle birleşerek görünenler dünyasının bir parçası olduğumuza bütünüyle inandırır bizi. Karşıdaki tepeyi gördüğümüzü kabul edersek o tepeden görüldüğümüzü de kabul etmemiz gerekir.
John Berger - Görme Biçimleri
Fotoğrafçı Ahmad Gharabli, yukarıdaki kareyi Kudüs'te çekmiş. Twitter hesabında, son dönemi de kapsayan diğer işleri de var.
öyle bir rüzgâr geçer
Tam karların eridiği günlerdi
Taşan çaylar gördük yol üstünde
testere sesleri duyduk dağa varınca
koruda hızarcıları gördük
bazen bir söz çalınır dillerinden
şimdi uzak dağlarda, o koruda
bir dönem dallarında dolanırdı ya
öyle bir rüzgâr geçer yüreklerinden
Necati Cumalı - Göç
Fotoğraf: Slovenyalı kayakla atlamacı Peter Prevc, Almanya'da Garmisch-Partenkirschen kasabasında yapılan turnuva öncesi antremanda... Burası, tahmin etmişsinizdir, Bavyera. Şarkı da Yeni Türkü'nün muhteşem olduğu dönemden, Dünyanın Kapıları'ndan.
Taşan çaylar gördük yol üstünde
testere sesleri duyduk dağa varınca
koruda hızarcıları gördük
bazen bir söz çalınır dillerinden
şimdi uzak dağlarda, o koruda
bir dönem dallarında dolanırdı ya
öyle bir rüzgâr geçer yüreklerinden
Necati Cumalı - Göç
Fotoğraf: Slovenyalı kayakla atlamacı Peter Prevc, Almanya'da Garmisch-Partenkirschen kasabasında yapılan turnuva öncesi antremanda... Burası, tahmin etmişsinizdir, Bavyera. Şarkı da Yeni Türkü'nün muhteşem olduğu dönemden, Dünyanın Kapıları'ndan.
dünyanın ucunda av günü
sanki bir suya anlatıldım da bilinemedim
ben
benzersiz bir geyiği okşar gibi
sevgisizliği okşayıp geçtim
yol boyunca insanların
uzak yakınlığını
okşayıp geçtim
Edip Cansever, Manastırlı Hilmi Bey’e Dördüncü Mektup / Bezik Oynayan Kadınlar
Zamanın ruhu...Burası Alaska’nın avcı kasabası Barlow… İkisi de büyükanne olan anne kız, yeni avlanmış bir Grönland balinasının önünde selfie çekiyorlar. Alaska toplumunda, balina avından sonra sahilde toplanmak bir gelenekmiş.Hem avcıları kutluyor hem de hep beraber avı pay ediyorlar.
ırkçılık da yorar
Çin'de bir dükkân... Irkçı sahibi kafayı o kadar yemiş ki artık kimi içeri kabul etmeyeceğini şaşırmış. Japon, Vietnamlı, Filipinli ve tabii ki bu tür ırkçılığın olmazsa olmazı köpek, içeri giremez. Yedi düveli karşısına almış yani. Dükkânı kapatsa, kendisi de daha rahat eder, insanlara da bir rahat verir.
bakana bakanlar
Bakana bakmak bazen bakmaktan daha zevkli geliyor. Bir kadının ardından bakan erkeklere bakmak mesela; minibüse binen kadını baştan aşağı süzen diğer kadına bakmak. Haince bir zevk.
Nihai noktası fotoğrafçıya bakmak. Bizim için bakanlara... Hollanda'nın epey sıkıcı siyasi sahnesini (gerçi neresi eğlenceli ki?) takip eden bir grup fotomuhabir birbirlerine baktıkları bir internet sitesi kurmuş; ismi hebbediekiek. "Poz ver" gibi çevrilebilir Türkçe'ye.
Poz vermiyorlar elbette; kan ter içinde işlerini yapıyorlar; ama iyi de poz çıkıyor doğrusu. Sonradan bakıp eğleniyorlardır. Buraların siyasetine de başka türlü katlanılmaz zaten.
gezme ceylan
yalnız obama'ya ne yazmıştır arkadaş!
Geçen günkü "Obama Erdoğan'ı neden telefonla aradı" entry'sine görsel ararken bir dolu fotoğrafla karşılaştım. Adam konuşmuş, mesaj atmış, konuşmuş, hiç durmamış. İsteyen bir de Başbakan Erdoğan için arar. Üşenenler için söyleyeyim, bir iki kareden fazlasını bulamazlar. Şimdi işin Ali Saydam usulü özeti: Daha sıcak bir imaj çizmek istiyorsan, iletişimini kendin kuracaksın. Konuşacaksın, yazacaksın; telefonun danışmanlarında durmayacak. Ha, Erdoğan başarısız mı? Seçim sonuçları aksini gösteriyor ama "halkın içinden geldim" mesajına rağmen bir türlü ulaşılabilir bir lider olamamıştır kanımca.
Beyaz Saray'da başkan portrelerinin bulunduğu bir salon varsa, gelecekte Barack Obama'yı elinde telefonla resmetsinler derim.
başkomutan solda!
flamingo yolu
Fotoğrafçı Robert Haas için şans kapıyı harbiden kırmış. On yıllarca aynı noktada kıpırdamadan dursa bile bu fotoğrafı yakalayamabilirdi. Ama yakaladı. Bugünkü Guardian'ın yazdığı üzere, Meksika'nın Yucatan eyaletinde makinesini kuran Haas, Karayip flamingolarını işte böyle görüntüledi. Gerçek bir flamingo dizilişinde... Haas, kuşlar bu görüntüyü bozmadan evvel, sadece bir kare çekebilmiş. O da bu...
kim var imiş biz burada yoğ iken
Malum, bir ayı aşkındır Amsterdam’dayım; ama benden çok daha önce de buralarda olanlar vardı. Amsterdam’lı fotoğrafçı ve tarih danışmanı Jo Hedwig Teeuwisse, üşenmemiş, bit pazarından bulduğu eski fotoğraflarla aynı mekânlarda çekilen güncel fotoğrafları tabiri caizse, kaynaştırmış. Fotoğraflar, İkinci Dünya Savaşı yıllarından. Sonuçları görüyorsunuz. Ürpertici. Dramatik. Çekici. Güzel.
Başlığı tarihçi Cemal Kafadar’ın güzelim kitabından aldım (o da Karacaoğlan’dan almıştı). Madem başlık budur, dayanamayıp, ilgili dörtlüğü de ekliyorum:
"karac'oğlan der ki bakın olana
ömrümün yarısı gitti talana
sual eylen bizden evvel gelene
kim var imiş biz burada yoğ iken"
Jo Hedwig Teeuwisse’nin Flickr bağlantısı da burada.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
zamanım yok
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
‘Magic Circus’ için bilet aldım. Dino ile gideceğiz. Bilette bir uyarı notu: Yetişkinlerin, telefonlarına bakmaları yasaktır. Lütfen sana...