kim olursan gelebilirsin?



Hararetli bir tartışma ama birçok köşe yazarının sanki 40 yıldır Naipaul okuyormuş gibi laflar etmesi hiç ilginç değil; sırıtıyor. Bugün Zaman’a, V. S. Naipaul meselesinin Hilmi Yavuz’un kalemi aracılığıyla başladığı gazeteye baktım. Yazarın İstanbul’a gelmekten vazgeçmesinin nasıl haberleştirildiğini merak ediyordum:

İnternetten okuyabildiğim kadarıyla, ilgili haberin ilk cümleleri aşağıda:

“Avrupa Yazarlar Parlamentosu bugün V. S. Naipaul tartışmalarının gölgesinde başlıyor. İslam ve Müslümanlara hakaret eden eserleri sebebiyle tepki çeken Nobel ödüllü yazarın gelmeyeceği açıklanan toplantının açılış töreni bugün saat 10.00’da Hilton Otel’de yapılacak.”

Sonrası toplantıya kimlerin katılacağı ve Naipaul’un gelmeyeceğine dair açıklamayı ne şekilde yaptığına dair birkaç cümle, o kadar. Tuhaf değil mi, gazetenizin bir yazarı, bütün Türkiye’yi içine çeken bir tartışma başlatmış, siz meseleyi üç cümlede özetliyorsunuz. Hem de nasıl ifadelerle: “(…) İslam ve Müslümanlara hakaret eden eserleri sebebiyle tepki çeken Nobel ödüllü yazarın gelmeyeceği açıklanan…” Yani bir yazar hakaret etmiş, doğal olarak tepki çekmiş, o da gelmemiş. Bu kadar basit… Meseleyi başlatan Hilmi Yavuz açısından basit olabilir de, bu iş o gazetenin gazetecisi açısından da bu kadar basit mi? Yavuz’un görüşü, Zaman’ın gazeteciliğini bağlar mı; gazetecinin elini haber yazmaktan alıkoyar mı; bu bir ortak görüş müdür? İşin komiği, kimin tepkisini çektiğini bile yazmamışlar. Sadece Yavuz’un yorumu derdik ama anlaşılan bütün gazetenin tepkisini çekmiş.

Konudan bağımsız bir anekdot: Üniversitenin ilk yılında, “bekâra ev vermeyen” ev sahiplerinden usanan iki arkadaşım, bütün gün sonuç alamadan dolaştıktan sonra Mevlana Emlâk isimli bir emlâkçıya girerler. Kapıda “kim olursan ol yine gel” yazmaktadır. Nihayet burada bir ev bulabiliriz diye umutlanmaları çok sürmez; bekâra orada da ev yoktur.

-Kapıda kim olursan ol yine gel, yazıyordu ama!
-Bekârsan gelme, kardeşim.

Peki.


Bu arada Naipaul bir zaman önce gelmiş, ancak yine gelemiyor. Mehveş Evin’in Milliyet Cadde'deki yazısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...