istanbul'da saflık ve kötülük

John Berger, 1979’da İstanbul’a gelmiş, uzun uzun dolaşmış şehirde, vapura binmiş, insanların arasına karışmış. İstanbul ve insanları hem büyülemiş onu, hem epey düşündürmüş; ona, şu aşağıdaki satırların da olduğu yazılar yazdırmış.
“ (…) İstanbul’un öznel karşıtlıkları ne akılla akılsızlık, ne erdemle günah, ne müminle zındık, ne de zenginlikle yoksulluk - nesnel karşıtlıklar dev boyutlu olsa bile. İstanbul’un öznel karşıtlıkları saflıkla kötülük; ya da bana öyle geldi.”*
40 yıla yakın zaman geçti Berger’ın satırlarının ardından. Bahsettiği öznel karşıtlıkların, saflık ve kötülüğün üzerine düşünüyorum şimdi ben de. Vardığım yer sevimsiz: O saflık yok. Kötülükse almış yürümüş. 
Sosyal medyada muhtemelen para karşılığında insanlara korkunç şeyler söyleyen, küfürler eden yaratıklardan bahsetmiyorum. Onlar başka bir sınıfa giriyor artık; adlarını anmaya, yaptıklarından bahsetmeye değmeyecek kadar aşağılıklar. 
Derdim, müteveffa Berger’ın bugün İstanbul’da vapura, metroya, minibüse binebilseydi görecekleriyle ilgili. 
Otistik çocuklarıyla yolculuk eden anne babaya (ve daha beteri çocuğa) kötü muamele yapan ve sonuçta gözyaşları içinde minibüsten inmelerine neden olan yolcu-muavin-şoför üçlüsüne tanık olacaktı mesela.
Ya da otobüste yorgunluktan yıkılan el kadar bir Suriyeli çocuğa yer veren yaşlı bir adamcağıza (ve daha beteri çocuğa) edilmedik laf bırakmayan (çocuk mülteci olduğu için elbette) bir başka zalim insan görecekti. Birisi videoya çekmiş bu anları, izliyoruz. Adamcağız “Çocuk bu, masum” diyor. Demek zorunda kalıyor.  
Gündelik zulüm… Hani karıncaları düşünmeden, öylesine ezmek gibi… Bir insan bir ufacık çocuğu düştüğü yerden kaldırmayacaksa, bir engelliyi değil daha beter engellemek sırtına alıp taşımayacaksa niye yaşar?  Başka ne işe yarar bir insan? Neden dindarından laikine herkes her zaman haksızlığa uğradığını düşünüyor bu ülkede? Şunları insanlara reva görecek ne haksızlığa uğramış olabilirler ki?
Binlerce örnek var daha yüreğimizi karartan. Katıksız kötülük sahneleri… Berger’ın bahsettiği, bir zamanlar var olduğunu söylediği o saflığıysa ben artık göremiyorum. Gitgide kararıyor yüreğimiz. Maalesef. 
*Boğaz’da (O Ana Adanmış - John Berger, Metis, Çev: Yurdanur Salman)  

1 yorum:

Sen ne dersin?

ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...