dünyayı gerçekten kurtaran adam

26 Eylül 1983... Rusya’da, Moskova Oblastı’nda yer alan Serpukhov-15 isimli yasak şehirdeyiz… 
Tam 34 yıl önce, bugün, burada Stanislav Petrov isimli bir yarbay, dünyanın sonunu getirecek bir nükleer savaşı tek başına engelledi…
Yarbay Petrov’un hikâyesi, bugün dünya üzerinde nefes alıp veren her bir canlının hayatının nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunun hikâyesi… Bugün gülüp ağlıyoruz, yazıp çiziyoruz… Yarın pofff… İki dengesiz ve cahil insan yüzünden, onları oraya koyan biz insanoğlunun yüzünden her şeyin sonu gelebilir… Dünya, üzerinde uygarlık kuracak bir sonraki hayat formu için milyonlarca yıl beklemeye başlayabilir. Tabii o kadar ömrü kaldıysa. 

***

Petrov’un hikâyesine geri dönelim biz… O zaman, yani Soğuk Savaş’ın civcivli günlerinin yaşandığı 1983’te 44 yaşını süren Petrov, Serpukhov-15’te bu soğuk ve sinsi savaşın en ciddi işlerinden birini yürütüyordu. Rusya’yı vurmak üzere ABD’den ateşlenecek nükleer füzeleri saptamak onun işiydi. İsmi ‘Oko’ (Türkçe’de ‘Göz’) olan erken uyarı sisteminin –çalışırsa- Rus ordusuna zaman kazandırması bekleniyordu. Bu sayede misliyle karşılık verilebilecekti.

Füzenin ABD’den ateşlenmesi ve Rusya’da bir bölgenin isabet alması arasındaki zamanın 25 dakika olduğu tahmin ediliyordu. Ne yapılırsa işte bu 25 dakikada yapılacaktı. Rusya gardını alacak, karşı füzeler ateşlenecek, devlet adamları saklanacaktı. Hepsi 25 dakikada… Dünya o 25 dakikadan sonra asla aynı dünya olmayacaktı.


***

Dünya o günlerde zaten asla eskisi gibi olmamak için çırpınıyordu. New York Times’ın Petrov hakkındaki makalesinden aktarıyorum: Daha üç hafta önce, Sovyetler Birliği, ülkenin hava sahasına giren bir Kore Havayolları uçağını vurmuş, uçaktaki 269 kişinin tümünü öldürmüştü. Yolculardan biri ABD’nin Georgia eyaletinden bir kongre üyesiydi. Dönemin ABD başkanı Ronald Reagan bu olaydan sonra, Sovyetler’i ‘evil empire (kötülük imparatorluğu)' diye nitelemiş ve silahlanma yarışının dondurulmasına yönelik çağrıları reddetmişti. Sovyetler Birliği’nin başındaki Yuri Andropov’un da zaten silahsızlanmaya pek niyeti yoktu: Amerikan saldırısından fena halde korkuyordu.  
26 Eylül 1983 sabahında Petrov’un sorumluluğu altındaki bilgisayar sistemi Sovyetler’i vurmak üzere havalanan beş Amerikan füzesini haber verdiğinde dünya işte böylesine gergindi. 
Petrov ve ekibi şaşkına dönmüştü. Daha sonra “İlk on beş saniye tamamen şok halindeydik” diye anlatacaktı Petrov. Şimdi ne olacaktı? Ne yapması gerekiyordu?
Aslında önünde çok fazla seçim şansı da yoktu. Olayların şu sırayı takip ederek gelişmesi beklenirdi: 
Petrov telefona uzanacaktı. Üslerini bilgilendirecekti. “Efendim, sistemler efendim, ABD’den füze ateşlendiğini gösteriyor; evet efendim, beş füze görünüyor efendim, emredersiniz efendim” diyip aradan çekilecekti. Hepsi bu kadar! Tarihin gidişatı üzerinde bir etkisi olmayacaktı. Suçu da olmayacaktı. Sonuçta ellerindeki en gelişmiş bilgisayarlar bunları söylüyordu. Silsile üzerinden en tepedeki Andropov’a kadar gidilecek; devlet başkanı da acil karşılık verilmesini emredecekti. 25 dakika... Bunların hepsi 25 dakika içinde olup bitecek ve bildiğimiz dünyanın sonuna gelecektik. 

***

Ama bunlar yaşanmadı. İyi ki yaşanmadı!
Petrov, beş dakika boyunca elinde telefon bekledi. Ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Önünde ekranlar çıldırtıcı bir şekilde yanıp sönerken, nihayet kimseyi aramamaya karar verdi. Bunun yanlış alarm olduğuna hükmetmişti. Çok da emin değildi ama sezgileri bu yöndeydi. Sistem çok yeniydi; güvenilir bir aşamaya gelmemişti. “Şansım yüzde 50’ye 50’ydi” diye anlatacaktı daha sonra. Neredeyse yazı tura! Petrov’un seçtiği taraf gelmişti. Şanslıydı. 

***

Sadece o değil, hepimiz şanslıydık. Siz ya da anne-babanız o günü atlattıysa bu yüzde 50’lik talihimizin tutması yüzündendi.  
Çünkü ABD o füzeleri aslında hiç atmamıştı. Amerika’yı gözleyen uydu, sonbahar ekinoksunun da etkisiyle, bulutların üstündeki güneşin yansımasını, ateşlenen füzelerle gibi algılamıştı! Güneş, bulutlar, yansıma! Bu kadar işte… Bulutlara değen ışık huzmesi dünyanın sonunu getirecekti! Aptalca bir faciadan, soğukkanlı bir adamın muazzam baskı altında verebildiği doğru karar sayesinde kurtulduk. 
Petrov’un bulutlar üzerinde oynaşan ışıkları bilmesine imkân yoktu elbette. O “Bu işte bir yanlışlık var” diye vermişti kararını. İşte sonradan Washington Post’a anlattıkları: “İnsanlar bir savaş başlatmaya karar verdiğinde bunu beş füzeyle yapmaz. Bunu düşündüm. İçimde tuhaf bir his vardı. Hata yapmak istemiyordum ve bir karar verdim. Hepsi bu.” 

Alman Spiegel dergisine ise "Biz makinelerden daha zekiyiz; sonuçta onları biz yarattık" diyecekti. 

Bu güzellik cezasız kalmadı elbette! Yarbay, o an her şeyi kayıt altına almadığı için bir soruşturmaya uğradı ve kınama cezası aldı.

***

Stanislav Yevgrafovich Petrov, bu senenin 19 Mayıs’ında, Moskova banliyösü Fryazino’da, zatürre sonucu hayata gözlerini yumdu. 77 yaşındaydı. Dünyayı gerçekten kurtaran adamdı. Bugün de o gün gibi bir füzenin onun yaşadığı topraklardan ateşlenildiğini öğrenmek beş dakika bile almıyor; o füzenin karşı tarafa isabet etmesi de hepi topu 25 dakika. Petrov’un ölüm haberiyse Batı’ya dört ayda geldi. 

1984'te, Sovyet ordusundan albay unvanıyla emekli oldu Petrov. Erken uyarı sistemini üreten enstitüde kıdemli mühendis olarak çalışmaya başladı. Karısı Raisa'nın kansere yakalanması üzerine o işi de bıraktı; evine çekildi. Raisa 1997'de öldü.

Ona ulaşmak isteyen Batılı gazeteciler, Petrov'u aksi, huysuz bir adam olarak tanıdı. Onun tek söylediği görevini yaptığıydı. (İlgilisine: Walter Cronkite, Kevin Costner ve Robert De Niro'lu, Peter Anthony imzalı yarı dökümanter yarı kurgu 'The Man Who Saved The World  - Dünyayı Kurtaran Adam', Petrov'un detaylı bir portresini çiziyor.)


*** 
O tuhaf günün üzerinden 34 yıl geçti. Ne Reagan ne Andropov kaldı ortada. Soğuk Savaş da bitti. 
Ama elimizde Donald Trump ve Kim Jong-Un bulunuyor şimdi. Dünya, güneş ışınlarının azizliği yüzünden bile mahvolabilecekken, iki çılgın devlet adamı birer nükleer cephaneliğe hükmediyor. Birbirlerini saçmasapan sözlerle kışkırtmaya çalışıyorlar. Ellerinin altında her şeyi sona erdirecek birer düğme var. 
Üstelik dünyayı kurtaran adam da yok artık.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...