bir varmış bir yokmuş

Birisi oturmuş, sözcükleri bir araya getirmiş. Üşenmemiş, utanmamış, çalışıp bir kenara yığmış onları. Kışlık odunları, terle emekle istifler gibi. 

Birisi ormanda yürümeye çıkmış. Gördüklerini anlatmış. İşte bir çiçek nasıl açar, bir kuş nasıl uçar, rüzgârın kokusu neye benzer… Masal kumaşı işte.

Masasında kalmış birisi. Ama dünyayı merak etmiş. Bir küçük hamlesiyle dokunmuş merak ettiği dünyaya. Girmiş kapıdan. 

Birisi ötekini bulmuş. Göz göze gelmişler. Tamam. 

Birisi ötekine omuz olmuş, hafiflemiş yük. Acı yine durmuş ama hafiflemiş yük. Su akmış yolunu bulmuş.  

Küçük şeyler bunlar. Hakikaten küçük şeyler. Dünyayı bunlar var ediyor diyorlar ya, doğru. Yok etmeye çalışanlar hep daha çok, hep daha güçlü, hep daha kurnaz. Bu da doğru. Ama birbirlerine benziyorlar. Var edenler hep kendileri gibi. O kadar küçükler ki. Hakikaten küçük şeyler. Gözden kaçıyorlar. Ama nasıl güzeller.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...