zamanın ruhu, radyonun ruhu, bizim ruhumuz

"Son altı ay ne yaptın" diye sorsalar “Didik Didik Freud’u dinledim” derim.  Her Cumartesi akşamı bir bölüm. Canlı bir yayını takip edermiş gibi. Bugünmüş gibi. Önce öyle denk gelmişti, sonra bu ritmi sevdim. “Neden olmasın” diye düşündüm.  2004 senesinde Açık Radyo’da yayımlanmış bu programı, podcast teknolojisi sayesinde kendi takvimimdeki altı aya yaydım. 

Çoğunuz biliyordur zaten; zira Psikiyatr Serol Teber ile radyocu Şenol Ayla’nın imza attığı ‘Didik Didik Freud’ artık bir kült statüsünde. Bilmeyen varsa, Teber’in ‘Bilimsel Bir Peri Masalı - Freud’un Aile ve Tarihsel Romanı’ isimli kitabından hareketle, Teber ve Ayla’nın dünya tarihinin belki en enteresan zaman diliminin, yirminci yüzyıl dönemecinin (ama bugünün ve bizlerin de) ruhuna Freud’un hayatı üzerinden baktığını ve bunu da müthiş bir başarıyla yaptığını söyleyebilirim. 

 

Aradan bunca zaman geçmiş ve ben şimdi gönlümdeki bütün ödülleri onlara veriyorum. Hem entelektüel birikimini bir kitap gibi önümüze açan Teber’e hem Türkiye’nin belki en güzel sesli programcısı Şenol Ayla’ya. 


Bu program ne öğretti bana? Ne öğretti bize? Evvela şunu tabii: İnsan hayatlarının ne kadar kırılgan olduğunu ama neden hep yanlış kırılma noktalarına baktığımızı, tesadüfi sandıklarımızın meğer nasıl da yılların tortusunun eseri olduğunu… Beylik laflar evet, bunları biliyoruz evet; elbette biliyoruz ama hissederek, sezerek biliyoruz. Teber’in önce Freud (son birkaç programda da Tevfik Fikret) üzerinden anlattıkları, bu sezgiyi dokunulur hale getiriyor. Sezginin üzerine bir bilgi katı inşa ediyor. Bu çabayı çok kıymetli buluyorum. Minnettarım.


Aylardır aklımda dönüp duruyor. Bir insanı didik didik etmenin bir çağa, bir dünyaya ve ne garip bize dair bu kadar çok şey söyleyebilmesi muazzam değil mi? Ya bir konuyu enine boyuna bilmenin güzelliği… Freud’un hayatı boyunca kaç mektup yazdığından İtalya seyahatlerinde aslında ne aradığına dair her şeyi ve daha fazlasını bilmenin… Dahası o bilgiyi süzüp anlayabilmenin ve aktarabilir hale getirmenin güzelliği. Teber kitaplarında bunu yapmış, Ayla da radyoda çok iyi yönlendirmiş.


Bir küçük not… 17 önce kaydedilmiş bir programın son anlarını dinlerken, koca bir tarihe canlı tanıklık etmiş gibi gözlerim doldu. İnternette biraz bakınınca birçok insanın Didik Didik Freud’a karşı benzer hisler içinde olduğunu da okudum. Bu bence bir radyoculuk mucizesi. Bunca yıl sonra bile dinleyicilerini kendine ortak eden bir yayını üretmiş olmak… Şenol Ayla ne kadar gurur duysa az.    


Nihayet bir de Serol Teber notu. Bu dünyaya değmezmiş, akışın dışındaymış gibi duran naifliği, çocuksuluğu mikrofondan taşıyor, kendini hep ele veriyordu. Bazı küçük anlarda yaralarının sızladığı dahi anlaşılıyordu. Dilerim o melankolik ruhu huzur bulmuştur.  

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...