burası türkiye II - uçak düşürmece




Günün haberi bence CHP Kurultayı değil. Gazetelerin ufacık yer verdiği –ama hemen hepsinin gördüğü- bir başka haberi daha çok önemsiyorum. Okurken dehşete kapıldığımı da söylemeliyim. Başlık şu: THY uçağına iniş sırasında lazer ışığı tutuldu. Bu başlığın altında dünyanın en korkunç haberlerinden biri yatıyor. Şöyle ki; THY’nin KKTC’den gelen uçağının pilotu, Atatürk Havalimanı’na doğru inişe geçtiğinde, Yeşilköy sahilinden lazer tutulduğunu polise bildiriyor. Uçak sorunsuz bir şekilde iniyor inmesine de, polis lazer tutanları, tahmin edeceğiniz gibi bulamıyor. Bu yaşanan ilk olay değil. Geçen sene de British Airways’in bir pilotu, Atatürk Havalimanı'nda aynı şikâyette bulunmuş. Avustralya’da yaşanan benzer bir başka olaydaysa pilot geçici körlük yaşamış, lazer ışığıyla bu duruma neden olan iki Türk genci –evet, taa Avustralya’da da işi yapanlar Türk- göz altına alınmış, biri sonradan tutuklanmış.

İnsan bunu neden yapar? Yani bir uçağı düşürmeyi nasıl diler? Şiddetten daha korkuncu nedensiz şiddet. Haneke’nin Funny Games’ini sinemada seyrederken bütün salonun şiddetin yarattığı gerilimden kıvrandığını hatırlıyorum da, Haneke de herhalde buralara gelseydi Yeşilköy sahilinde aynen öyle kıvranırdı. O bile uçak düşürme fikriyle eğlenen birilerini hayal etmemiştir.

recep bey!


Kürsüde sevimli mi sevimli, ama sanki biraz zorla çıkarmışlar gibi duruyor. Biraz Hollywood filmlerindeki gibi, hani gelinin babasıymış da, ‘iki laf da sen et’ diye iteklemişler. Binlerce insan, yüzleri mütebessim ve meraklı, adamın ne diyeceğini bekliyor. Adam ağırbaşlı görünüyor ama durumdan fena halde memnun, başta biraz teklese de sonra coşkuyla işi gevezeliğe bile vuruyor.

Aslında teşbihte hata oldu. Esas gelinin babası, kurultayı evinde televizyondan izledi. Kızının (partinin yani) bir şekilde elinden alınıp, 60’lık bir damada zorla verildiğini düşünüyor olmalı. Ama yaşı epeyce geçkin kızının da damatta gönlü varmış hani. Zaten bütün coğrafyaya dağılmış uzak yakın akrabalar hep gelmiş, küsler barışmış, kız evine 30 yıldır adımını atmayan büyük hala (anladınız tabii kim olduğunu) bile orada. Damat da çaktırmadan azıcık içmiş, yüzü gülüyor, verip veriştiriyor yabancı bir başka damata…

Eğretilemenin bu kadarı beni bile sıktı, siz kusura bakmayın. Sadede geliyorum. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olacağı gün ilk defa bir kurultayda konuşma yaptı. Biraz tekledi, böylesi topluluklar önünde halen tam hazır olmadığını belli etti (pişecektir tabii), yer yer tempoyu düşürdü, kendisinin meslekten iyi bildiği bir iki konu hariç plan proje sunmadı, söylenebilecek en rahat, alkış garantili kavramları ardı ardına sıraladı ama herhalde CHP tarihine geçecek bir konuşma yaptı. Geçecek diyorum, çünkü sosyal demokrasi mesajı ve vurgusu son 30 yılın en yüksek düzeyine ulaştı, laiklik kelimesi bir kere bile zikredilmedi ve kürsüden inerken taktığı kasket sevimli yüzüne yakıştı (Ama yine de not edelim, Ergenekon, AB ve Kıbrıs konusunda Baykal hamasetine tam gaz devam etti Kılıçdaroğlu)

Ama… Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını esas belirleyen, Başbakan’ı süratle karikatürize edip, beş dakikada Recep Bey haline indirgemesiydi. İşte bu halkın diline dolanacaktır. Başka bir eğretilemeyle bitirelim o zaman: Zorlu derbi golle başladı.

aslan sosyal demokratlar top 10

Kılıçdaroğlu seçim hedefi için yüzde 40 dedi, malum. Olur mu olmaz mı diye sormadan, Erdal İnönü’nün tabiriyle “Aslan sosyal demokratlar”ın genel seçim performanlarını çıkarttım. Rakamlar 1965 seçimleriyle başlıyor. CHP “Ortanın solu” sloganıyla, o seçim öncesinde sosyal demokrasiye yelken açmıştı. Görünen o ki seçim performansları itibariyle en başarılı genel başkan, listeye dört seçim sonucuyla (birinde yüzde 40’ın üzerine de çıkarak) giren Ecevit, en başarısızı da, tahmin edeceğiniz üzere, listedeki iki seçim sonucu da iktidara yürümesine yetmeyen Baykal.


1) CHP 1977 - 41, 38 Bülent Ecevit
2) CHP 1973 - 33 Bülent Ecevit
3) CHP 1965 - 28,65 İsmet İnönü
4) CHP 1969 - 27, 37 İsmet İnönü
5) SHP 1987 - 24, 74. Erdal İnönü
6) DSP 1999 - 22, 17 Bülent Ecevit
7) CHP 2007 - 20, 88 Deniz Baykal
8) SHP 1991 - 20,74 Erdal İnönü
9) CHP 2002 - 19,39 Deniz Baykal
10) DSP 1995 – 14,64 Bülent Ecevit

Rakamlar yüzde üzerinden, kaynak da Wikipedia.

the daily radikal



Alıştım artık, lise yıllarından beri Radikal okuyorum (zaten o yıllarda çıkmıştı.) İyi kötü veriyor günün malzemesini. Hiç hazzetmediğim bazı yazarları bir kenara, sevdiğim yönleri de çok gazetenin. Ama insan bir gazetenin düzenli okuruysa fazlasını bekliyor. Bazı sayfalarından daha da fazlasını hatta. Mesela içine her renkten, her sesten haber sığdırabileceğin Yaşam sayfasından…

Tamam her gazete gibi (hatta çoğundan da daha iyi bir seçkiyle) günlük yabancı gazeteler taranıyor, çevriliyor vs. Düşünün, dünya kadar malzemeniz var. Tek bir dil (İngilizce) bilseniz bile yeter. Çin’den İran’a her yerde İngilizce yayınlar çıkıyor. Ama görünen bazen öyle çok da aranıp taranmadığı. Bugün olduğu gibi tek bir gazete okumak yetiyor (serviste çok az kişi çalışıyorsa, işler değişir tabii)

İlgili haberler aşağıda.

Bunlar son sayfadan:
Hislerini dinleyip moda yaratıyor (AP)
Lohan’ın aşk hayatı pembe dizi tadında (The Daily Mail)
Dumansız sigara yasak savar mı? (The Daily Mail)
Tiryaki kargalar yakalandı (The Daily Mail)
İkizler bilimkurgu karakterine dönüştü (The Daily Mail)
O eksik tek parça Harris için üretildi (The Daily Mail)

Bu da ikinci sayfadan:
İleri yaşta engelli bebek riskine veda (Nafiz Albayrak imzalı, sayfanın Türkiye kaynaklı tek haberi)
BP ‘Etkisi az’ diyor, görüntüler yalanlıyor (AA, bu da dışarının haberi ama bir Türk ajansından)
İleri otizmli oğlunu öldürdü sarılıp yattı (The Daily Mail)
Babalar da doğum sonrası depresyona girermiş meğer (The Daily Mail)
Suudi kadın din polisini dövdü! (The Daily Mail)
Anne iki küçük çocuğunu pedofil babadan kurtarmak için öldürdü (The Daily Mail)
Dünyanın ilk ses oyuncağı bu mu? (Yaşam Servisi, nedense bir tek bunda servisin ortak imzası var)

Kısacası Daily Mail, Daily Mail, Daily Mail… Haberler iyi de, okumak istesem gider Daily Mail okurum, neden Radikal okuyayım ki?

neo chp


Bu hafta dergide Neo CHP’yi yazdım. Yazarken de CHP’ye dair yıllardır okuduğum makalelerin belimi büktüğünü söyleyerek başladım. Evet insan belli bir noktadan sonra CHP’yi ne yazmak ne de konuşmak istiyor. Bugünler yine de bir istisna olabilir. Söz konusu makale için görüştüğüm siyaset bilimciler, değişim ihtimali karşısında her zamankinden biraz daha heyecanlıydı (her zamankini “hiç” olarak düşünün.) Bedri Baykam gibi çözüm üretmeye çalışan siyasilerse hep olduğu gibi heyecanlıydı.

Ama mevcut CHP içinde siyaset yapanlar “sadece” heyecanlıydı. Doğru tarafı seçmek, bir günde kapı dışarı edilmemek, bir şeyler şekillenirken denklem harici kalmamak istiyorlardı. İşte bu yüzden konuşmadılar, beylik laflar dışında gerçek duygularını açıklamadılar, kendilerini korumaya aldılar. Rüzgârın ne yöne estiği artık belli oldu. Şimdi gidip herhangi bir delegeye, milletvekiline vs. sorun; ne kadar uzun zamandır bu değişimi gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylerler.

Kılıçdaroğlu şimdi değişimden söz ediyor. Siyasi kumar oynayıp, risk alıp Baykal’ın karşısına çıkmaya cesaret ettiği için bunu söylemeye hakkı da var. Risk almayanları tasfiye etmeyi becerebilecek mi peki? Risk almayanın söyleyecek sözü yoktur, sözü olsa dili yoktur. Eh, böylesi siyaset yapmasa da olur.

genel sekreter


Özeleştiri zamanı. Biz dahil bütün basın, Önder Sav’ı hafife almış görünüyor. Cep telefonunu kapatmayı bile beceremeyen yaşlı adamcağız portresinin üstünde fazla durmuşuz. Adam bir hamleyle CHP’yi çözdü, Baykal’ın olası hamlelerini boşa çıkardı.

İçinde Sav’ın da yer aldığı CHP’deki ileri gelenler grubuna “politbüro” denmesi boşuna değil. Şu an Sav’ın oturduğu genel sekreterlik koltuğu aslen Komünist Parti’de mevcuttu. Bir farkla. Orada genel sekreterlik partinin 1 numarasının makamıydı. Stalin’in Kruşçev’in gelip geçtiği, en son Gorbaçov’un oturduğu koltuk, Soğuk Savaş günlerinde dünyanın yarısını yönetiyordu. Öyle görünüyor ki Sav, CHP’nin yarıdan da fazlasına hakimmiş. Sav’dan Kılıçdaroğlu’na giden destek kurultaya beş gün kala, kendisinin dediği gibi partililerin “köhneleşmiş ezberini” bozdu. Baykal’ı birdenbire pasifize etti.

Şimdi biz ne desek boş! Basın, Baykal’ın istifasını öngöremediği gibi, Sav’ın manevra kabiliyetini de atladı. Başrol verilmesini kimsenin aklının ucundan geçirmediği başaltı oyuncusu intikamını aldı. Parti daha iyi bir yöne gider mi bilinmez, ama o başını yine suyun üstünde tuttu. Kılıçdaroğlu’na destek verdiği görüşmede çekilen fotolara bakın. Neye benziyor? Güçlü bir Osmanlı veziriyle, yıllardır sırasını bekleyen veliaht yan yana. Padişah ise ya hasta ya ‘hal edilmiş’.

Radikal’den Murat Yetkin, Sav’ın kendisinin de içinde yer aldığı o politbüroyu dağıtmaya yemin ettiğini duymuş. Genel sekreter dün gerçekten de önüne gelene kılıcını çekiyordu. Bu salvo kendisini istifaya davet eden Parti Merkez Yürütme Kurulu’na: “Bu zamana kadar demek ki MYK üyesi arkadaşlara ben hiçbir şey öğretememişim, ona üzüldüm. CHP’de Genel Sekreter’i Parti Meclisi seçer. Güçleri yetiyorsa PM’yi toplasınlar, hesaplaşalım” Bu da MYK’dan Yılmaz Ateş’e “Yılmaz Ateş ’in, Önder Sav’ın çapına gelebilmesi için çok fırın ekmek yemesi lazım. Bu telaşın temelinde, yaklaşan kurultayda yok olacaklarını görmeleri yatıyor."

Kendisinden ismiyle bahseden adamdan korkacaksın. Biz bu adamın gücünü gerçekten hafife almışız. Anlaşılan partililer de öyle.

gazeteler şampiyon bursa ikinci


Şampiyon sözcüğünün bugün en çok konuşulanından başka bir kullanımı daha var. Sözcük bir şeyin ateşli destekçisi, savunucusu olmak anlamına da geliyor.

Bugünün gazetelerinde şampiyonluk haberini; “Bursa şampiyon oldu” değil de “Fenerbahçe şampiyon olamadı” tonuyla veren gazeteleri mimleyin.

Onlar, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun,

aslında

- emeğe saygı duymayan
- etkili olduğunu düşündükleri her güce biat eden
- kendilerinden görmediklerine ikinci sınıf insan muamelesi yapan
- kendi gerçeklerini toplumunkilerin önünde tutan

gazetelerdir.

Abartılı olduğunu düşünebilirsiniz, ama maalesef değil. Bugün bu şekilde davranan yazı işlerinin, diğer haberlerde nasıl refleks verdiğini tahmin edebilirsiniz. Şampiyon olunca insanın gözü başka bir şey görmüyor.

ay sarayında