An itibariyle Youtube’a yine yeni yeniden girilemiyor. Eziyetin bonusu da şunlar: Google Analytics, Google Translate, Google Documents… Tabii bunlar benim bilebildiklerim.
Maduniyet çalışmalarını bilir misiniz? İngilizce literatürde “subaltern studies” diye geçer. “Madun” ismini koyan sanırım Gramsci, maduniyet halini teoriye döken de Gayatri Spivak ve Dipesh Chakrabarty gibi üçüncü dünyadan sosyal bilimciler. Terim, çok kabaca bir anlatımla, bir toplumun içinde temsil edilmeyen, özne olamayan, sesini yitirmiş veya hiç sahip olmamış toplulukları tarif ediyor. Türkçe’de daha çok yoksulluk diye okunuyor ama sanırım “yoksunluk” demek daha doğru. Kısacası maduniyet bir “yoksunluk” hali.
Madun nedir, ne değildir tartışmasına girersek herhalde bu postun da blogun da çok dışına çıkarız. Kaldı ki o kadar bilgim de yok. Ama bildiğim, ezilmiş, kenara itilmiş, toplumdaki temsili sıfırlanmış madunların, bu yoksunluk hallerinin karşısına bir “idare etme” kültürü koydukları. Bir engel varsa onu kaldırmayı denemek yerine kenarından dolaşmayı yeğlerler. Belki boyun eğmezler ama başkaldırmazlar da. İdare ederler.
Biz de idare ediyoruz işte. Youtube’daki çocuk “idare edemem anne” diye bağırıyordu ya, onu orada görebilmek için biz de idare ediyoruz. Başbakan bir şekilde giriyor Youtube’a, biz de bir şekilde giriyoruz. DNS ayarlarımızı değiştiriyoruz. Blog yazmak, video izlemek için idare ediyoruz. Sansür orada durmaya, birileri keyfince sansürün koşullarını değiştirmeye devam ediyor. Biz kenarından dolaşmayı öğrendiğimiz için ses çıkarmıyoruz.
Akşam gazetesi yazarı Yurtsan Atakan daha iki gün öncesinden duyuruyordu: İsrailliler’in kendilerini haklı çıkarmak için Youtube’a koyduğu görüntüler -gemidekilerin askerlere saldırdığının gösterildiği kayıtlar- yüzünden Türkiye’de sansür sıkılaştırılacak. Atakan, daha önce bu tip durumlar için “sansür tatbikatları” yapılıyordu, belli ki zamanı şimdi gelmiş, diyordu.
Sansür tatbikatı yapanların karşısında bilgisayarlarında ayar tatbikatı yapanlar var. DNS ayarlarını değiştirmeyi neden öğrendik? Sansüre hayır demek daha mı zordu? Yoksunluk işte böyle bir şey.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
eve dönmenin yolları
Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
The Village from Pedro Sousa | visuals on Vimeo . Arkadaşlarım bir bir tatile gidiyor. Öyle tatil köyü, otel motel sevmiyorlar. Küçücük kö...
-
Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...
-
Bu piyano, bu ses, bu söz... Bir dünya. Fısıldaşın dalgalar. Pıçıldaşın lepeler...
-
Dağ başında bir bakkal dükkânı. Muz ve incir tezgâhlarının yakınında. Dışarısı kavruluyor, içeride klima serinliğinden burnunu çıkarmak iste...
-
Ken Loach'un son filmi 'Old Oak'unu daha seyredemedim, gerçek anlamda son filmiymiş meğer. 87 yaşında. Kendisi açıklamış. Aslınd...
-
Eski defterlerimden birine not almışım: Telefonun çalmıyorsa bil ki benim. Jimmy Buffett... Kimdir bu adam? Tamam havalı bir laf da, niye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?