sana da merhaba

Kanal boyunca yürüyorum. Tam Felix Meritis'in önünde bir hareketlenme. Üç araba arkaya binanın önünde durdu. Kapıdakiler araçlardan çıkanları hararetle selamlıyor.

Son çıkan adamı bir yerlerden gözüm ısırıyor. Ama nereden? Sevimli, çok sevimli, güleryüzlü bir adam. Dikkatle bakıyorum, çıkaramıyorum.

Kapıda bekleşen üç beş kişi de onu seyrediyor, ama benim kadar ısrarcı değiller belli ki. Adam kafasını kaldırıp bana bakıyor. Aramızda sekiz on adım mesafe var. Gülümsüyor. Yoksa o mu beni tanıdı? Ayıp olacak şimdi. Yahu kimdi bu adam?

El sallıyor. El sallıyorum.

Sonra içeri yöneliyor. Kendisini bekleyenlerle tokalaşıyor. Birisi adıyla hitap ediyor. Jeton düşüyor bende nihayet.

Sana da merhaba Wim Wenders.


4 yorum:

  1. seni tanıyanı sen tanıyamadığında sen, seni tanırsın.

    ciddiyim: abdullah gül'ü tanıyamadığımı fark edince, kendimi fark ettim.

    YanıtlaSil
  2. vay be yenal! don artik sen, terk et o amsterdam'i. gorup gorebilecegin en guzel anmis o :)

    YanıtlaSil
  3. İsmail: ben de bazen gül'ü tanıyamıyorum; malum george clooney'e benziyor.

    Duygu: Buraya eşzamanlı yazmıyorum. Aslında Amsterdam'daki ilk günlerimde görmüştüm Wenders'i. Demek ki haybeden takılıyorum o gün bugündür :)İspanya için de hedefler koydum bu arada, haberin olsun :)

    YanıtlaSil
  4. Ispanya hedeflerini alalim lutfen bir ara. Ben de buralardayken hedefe dogru ilerle hatta :)

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...