"İnsan neden yazar" sorusuna en güzel cevaplardan birini Refik Halid Karay vermiş:
"Kendi kendime dedim ki: Hatıratımı yazsam; sabahları oyalanır, eğlenirim.
Benim hatıralarım nedir ki, ne olabilir? Eski başvekil miyim? Hepsini bir araya getirsem, bir incir çekirdeğini doldurmaz… Ama öyle değil. Bu hatıralar, ne tarihi aydınlatmak, ne bir fikri müdafaa etmek, ne de ortaya bir iddia atmak için çok ciddi şekilde ve tamamiyle siyasi mahiyette yazılmaz da musahebeyi [sohbet] andırırsa, hafif tutulursa nevişahsına münhasır bir şey olur. Öyle olunca da her zaman okunur, azıcık da geçmişi canlandırmaya ve zamanla unutacaklarımı tespite yarar.
'Hele bir deneyeyim!'
Bahçeden içeriye girdim. Geniş sofadaki, köşebaşı marangozuna yaptırdığım yemek masasına bir deste kâğıt, hokkamı, kalemimi koydum (Daha o zamanlar yazı için hokka kalem kullanılır, stilo; süs gibi cepte bulundurulurdu). Nasıl başlasam acaba?
Açık pencerelerden engin denize, yalçın dağlara, yer yer fıstık çamı korularına, omuzlarında toprak testiler, pınar başına giden köylü kızlarına, yarı görerek baktım, baktım. Nihayet şöyle başladım:
'Günlerden ne günüydü; şimdi bilemiyorum; fakat iyi hatırlıyorum, çok aydınlık, adeta şaşaalı bir sonbahar ikindisiydi, ilah [ve benzeri]…'
Bir çırpıda beş altı sahifeyi dolduruvermiştim."
Refik Halid Karay - Minelbab İlelmihrab