kaşlar çatılınca, dudaklar büzülünce


Yaz geldi, aşılanma arttı, kafeler açıldı, ayaküstü sohbetler çoğaldı. Bu kısa sohbetler benim hayatta hep aradığım, özlediğim anlardır. Bir dükkânda, kafede, parkta, tanımadık birisiyle herhangi bir şekilde bir araya gelindiğinde açılan kısa ömürlü, kelebek ruhlu sohbetler… Uzun zamandır yapamadım tabii, şimdi yavaş yavaş yeniden havaya giriyorum.


Girdikçe de eski bir zorlukla yüzleşiyorum. Hollanda’ya, en çok da Amsterdam’a özgü bir zorluk bu. 


Burası kafa açısından serbest, etnik açıdan epey karışık bir şehir. Rastlayıp konuştuğum insanlar da genellikle hem dışadönük hem de makul kişiler. Bir standart var. Laf güzel çevriliyor. İki dakikada da siyasete geliyor. Türkiye, Hollanda, şu bu deyip yollarımıza yürüyüp gidiyoruz. 


Ama bazen… 


Bazen yürüyüp giderken aklıma takılıyor. Üstelik artık daha çok takılıyor. Bir dakika, o konuştuğum kişinin sözlerinde biraz fazla mı milliyetçilik vardı? Fazla derken aşırı yani, aşırı derken… Düpedüz ırkçı olmasın bu yahu? 


Ben Wilders falan hakkında atıp tutarken boş gözlerle mi bakmaya başladı? Dudakları mı büzüldü yoksa biraz? Lafı kısa mı kesti? Bir dakika, siyahlar derken kaş mı çattı? Araplar, Türkler derken falan… Türk olduğumu öğrenince o ilk neşesini kaybetti mi yoksa?


İki dakikada anlamak zor. İnsanların başkalarına karşı önyargılı (hadi hemen de ırkçı demeyeyim) olup olmadığına dair önyargıyla hareket etmek de her zaman makul değil. Ama makul insanlar da azalıyor mu acaba? 


Evet, havada bir şeyler var… Pandemiyle beraber daha da çok var sanırım. Bir tortu… Yeni öğrendiğimiz o meşum kelimeyle söylersek, bir müsilaj var… Marmara Denizi’ni saran o deniz salyası gibi yüzeye çıkmadı daha. Aşağılarda bekliyor. Uygun iklim bulursa kendini gösterecek. 


Yine de yaz geldi, kafeler açık, karşılaşmalar arttı. İyi bir şey bu. Belki havayı da dağıtır. 


PS: Bu konuya sonra devam edeceğim sanırım. Aklımı kurcalayan bir iki not daha var. Evvela şu: Acaba hava her yerde mi değişiyor?


Resim: Georges Seurat 

4 yorum:

  1. Aslında bunda biraz insanın kendi iç süreçlerinin de etkisi var, kaç yıldır yurtdışındasınız bilmiyorum ama genelde kendi isteğiyle yurtdışına yerleşen ve memnun olan göçmenlerde ilk 3-5 sene balayı dönemi oluyor, insanlar gördüklerini genelde güzele yoruyor, insanlar kibar ilgili ve kesinlikle liberal görünüyor. Sonraki 1-2 sene biraz daha tarafsız hatta yaşanan zorluklar arttıysa biraz “ya aslında çok da liberal ve eşitlikçi değiller, gizli ırkçılık da var sanki” düşünceleri başlıyor, bu bazen ters dönüp depresif bakışla da birleşince olumsuza doğru evrilebiliyor, fakat bazen de daha dengeli “insanlar her yerde aynı aslında, kimi samimi kimi ırkçı kimi de ilgisiz” fikrine varabiliyor. Yani bu benim klinik anlamda gözlemlediğim bir tablo genelde, kişinin kendi dışa bakışıyla insanların kendine davranışını yorumlaması çok ilişkili..
    Bakalım siz neler söyleyeceksiniz bu konuda ilerleyen dönemlerde… Merakla okuyacağım.

    YanıtlaSil
  2. Kastettiğim bu değildi. Belki de iyi anlatamadım. Kısa karşılaşmalardaki, dolaysız konuşmalardan bahsediyorum; biraz sabun köpüğü belki, kimsenin kimseyle herhangi bir dert, çıkar üzerinden buluşmadığı anlar... Belki daha detaylı yazınca anlaşılır olur.

    Söylediğiniz duyguyu da biliyorum. İki ayrı dönemde yedi yıla yaklaştım yurt dışında, gazetecilik yaptım, yaşım da kırkı aştı artık, olan bitene pek romantik bakmadığımı düşünürüm. Ama şu da var: Ben insanların her yerde aynı olduğu görüşüne de katılmıyorum zaten. Toplumlar değişiyor. İki sene önceki toplumla şimdiki aynı olmayabiliyor. Yani insanların kendi iç süreçlerinden bağımsız bir ritm de var ve o ritm gayet hâkim. Toplumlar ya da toplum içinde insanlar da zorluklarla karşılaşınca sertleşiyor. Buradan da değil, İstanbul'dan söylersek mesela, beş sene önce olmayan ırçılık (kimilerinde de ırkçılığa çeyrek kalalık) artık var Arap göçmenler üzerinden. Makul bilinen insanlar dümdüz ırkçı oldu, çoğu farkında değil ya da kendilerine toz kondurmuyor. Pandemi de tüm dünyaya bir başka hava getirdi, çoğu kişiyi yoksullaştırdı, canlara mal oldu vs. Toplum psikolojisi üzerinde sonuçları olacak. Buralardaki birçok açık fikirli insanların kararmasına yol açabilir. Bunun göçmenlikle, expatlıkla, dışarıdan gelmekle ilgisi olduğunu sanmıyorum. Bu toplumların kendi değişimiyle ilgili bir mesele.

    İnsanların her yerde aynı da olmadığı konusuna dönersek, ben iskenderun'da doğup büyüdüm, istanbul'da okudum çalıştım, insanları iki ayrı ülke kadar farklılar. En başta da ayrımcılık, tolerans vs konularında. Ben buralarda da birinci günümden beri gizli falan değil düpedüz ırkçılık, ayrımcılık biçimlerine şahit oluyorum. Ne kadar temas ettiğimiz ise ayrı meseleler, yeri geldikçe işim gereği araştırıp anlatıyorum da. Ama varlar. Kaygım, bunun daha da yükselmesi. Bir ölçeğim yok elbette. Yanılıyor da olabilirim ama hissim bu.

    Daha konuşuruz, sevgiler selamlar

    YanıtlaSil
  3. benim İspanya'da her geçen gün daha da fazla şahit olduğum ufak şeyler ürkütüyor beni. Mesela artık dilenciler para isterken 'ispanyolum' yazıyor önlerindeki kağıtlara. Veya en son Ceuta'daki göçmen krizinden sonra iş arkadaşım 'göçmenler ülkesine gitsin' minvalinde ırkçı bir cümle kurdu, sonra benim de grupta olduğumu farketmiş olacak 'Emre sen artık bizdensin seni bırakmayız' diye daha da saçmaladı. En yakın arkadaşımın annesi aşırı sağa oy veriyor ama beni de çok seviyor ve bunda da bir terslik görmüyor. Bu biraz Türkiye'de eskiden azınlıkların karşı karşıya kaldığı ırkçılık tarzını hatırlatıyor bana. Bunun duygusal bir boyutu var tabii benim açımdan ama İspanyol basınını uzundur yakından takip eden biri olarak şunu da söyleyebilirim: medyanın da dili değişiyor, artık ırkçı imalar daha rahat yer buluyor kendine satır aralarında. Ama en kötüsü de dediğin gibi sohbetlerin tadı kaçtı. En temel konularda hemfikir miyiz diye sağlama yapmadan muhabbete giremiyorsun...

    YanıtlaSil
  4. Makul insanların değişimi beni en çok ürküten. Uçlarda dolaşanlar zaten uçlarda ama orta halli, normalde açık fikirli diyebileceğin kişiler birden kedi gibi kabarınca bir tuhaf oluyor. Ya aslında böyle mi düşünüyormuş diye hayıflanırken buluyorum kendimi.

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...