Yaşlı bir adamı dinliyorum.
Birkaç basamak merdiveni güç bela ama vakarla tırmandı ve şimdi çevresindeki kalabalığa elindeki mektubu okuyor. İçinde bulunduğumuz küçük salonu sarmalayan, güçlü ve tok bir sesi var. Kendini dinletmeye alışmış bir adamın emin sesi.
İlk defa gördüğüm, şu an dinlerken adını dahi bilmediğim bu adamda ne var? Neden kendimi ona yakın hissediyorum? Neden bu adamı yıllardır tanıyor gibiyim? Esprilerine neden sanki detaylara zaten hâkimmişim gibi benimseyerek gülüyorum?
Bazen oluyor. Böyle oluyor. Neden oluyor?
Ruhlar, kendilerine benzer ruhları görünce parlıyor. Bir edebiyat dinletisinde elindeki mektubu okuyan adamı, başkalarını değil onu, zaten tanıdığınızı birdenbire anlıyorsunuz. Ya sokakta yanından geçip gidiverirken size hafifçe selam veren o kadın? Bankta oturmuş kitap okuyan ve sigara içen, sadece sırtını gördüğünüz o genç kız? (Başka bir evrende siz de tam o saatte, o bankta oturur, o sigarayı içer, o kitabı okurdunuz; kitabın ne olduğunu bile az çok bilir gibisiniz.) Restoranda birdenbire bir yerlerden bir defter çıkarıp notlar alan genç adamı da tanıyorsunuz. İkide bir ciddiyetle gözlüğünü düzelten çocuğu da…
Bazen birbirimizi tanıyoruz. Anlıyoruz tanıdığımızı. Karşılaştığımızda… Dikkatle baktığımızda…
Yaşlı adam merdivenden inerken yanına gidip her günkü muhabbetimize başlamamak için kendimi zor tutuyorum.
O kadar önemli bir şey ki bu; Çevremizde birilerini gördüğümüzde , sıradan bir insan bile olsa yakınlık duymak, bir davranışından, sezişinden ötürü "İyi ki halâ onların da nesli tükenmedi, yaşam sürprizlerle dolu ." diyebilmek...
YanıtlaSilkendi neslinizden, türünüzden olduğunu anlamak bir de. Selamlar.
Sil