sabahattin ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sabahattin ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

değirmen

Sabahattin Ali, enfes öyküsü Değirmen’e şöyle başlar: “Hiç sen bir değirmenin içini dolaştın mı adaşım?” 

Belki daha önce buralarda yazmışımdır; bu ilk cümleye, neden bilmiyorum, bayılırım ben. Gerçi geçenlerde Twitter’da “kimse bir kitaba Ruslar gibi giremez” minvalinde bir şeyler yazdım ama bu cümlenin yeri bende ayrıdır. 

Bense konuya ne Ruslar ne de Türkler gibi girebiliyorum. Bir başka değirmenden bahsetmek için, Sabahattin Ali’den açtım, nerelere geldim.

Benimkisi bir kahve değirmeni… Pirinçten, emekçi, canayakın… Bir dostum, yıllar evvel Eminönü’nden alıp gelmişti. Üstelik dişlisini de french press için ayarlatmıştı. İhmal ettim, uzun süre kullanmadım. Bir gün bayat kahve içmekten gına geldi; yeni hediye almış gibi (sağolasın Serdar) şevkle kahve çekmeye başladım. 

İki aydır neredeyse her gün elimde. Kahvemi kıtır kıtır öğütüyorum. Biraz hipster işi duruyor ama olsun. Ev mis gibi kahve kokuyor; omuzlarımda da bir iş görmenin saadeti… İçini açıp aksamına bakıyor, dünyanın en basit prensibiyle çalışan bu aletin emeğiyle tatmin oluyorum. 

Eh sen gene söyle de, soruya esasen lüzum kalmadı adaşım. Bu değirmenin içini ben her gün dolaşıyorum.  

doğan kardeş abonesi

1948, Ocak. Sabahattin Ali, ömrünün son senesinde. İstanbul’da. Üç ay sonra, Bulgaristan’a kaçmaya çalışırken öldürülecek. 

Hem siyasi ortamın boğuculuğundan hem parasızlıktan kıvranıyor. Ankara’da bırakmak zorunda kaldığı karısı Aliye ve kızı Filiz’e yeterince para gönderemediği için perişan. Onları düşündükçe deli oluyor. Nerede Filiz yaşlarında bir çocuk görse gözleri doluyor. Ayrılık kötü. Ama mecbur buna. Bir yerden kalan parasını kurtarmaya çalışıyor; sonuç alamıyor bir türlü. 

24 Ocak’ta karısına yazdığı mektupta şöyle diyor: “(…) Hayatımda hiç bugünlerdeki kadar sıkılmamış ve imkânsızlıklar içinde çırpınmamıştım. Sizi düşündükçe geceleri gözüme uyku girmiyor. Güç hal ile uyusam bile, birkaç saat sonra uyanıyor ve patlayacak hale geliyorum. Sabahtan akşama kadar dört nala koştuğum halde bir netice elde edilemiyor.”

Bu mektubun hemen ardından, kötü bulutları biraz olsun dağıtacak bir gelişme… Sabahattin Ali, beklediği paranın bir kısmını alabiliyor. Karısına ve çocuğuna derhal 900 lira gönderiyor. İkisine hitaben bir de mektup kaleme alıyor. ‘Sevgili Aliye’sine paranın kalan kısmını da almaya çalışacağını, belki on gün sonra Ankara’ya gelebileceğini, kavuşacaklarını anlatıyor. 

Kızı Filiz’e de şunları yazıyor: 

Sevgili Filiz,

Senin Doğan Kardeş abonesini 5 ay daha yenilettim. Başka bir isteğin varsa bana yaz. Seni on milyon kere öperim. 

Baban
S. Ali

ilk burdurlu

A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...