Veronique’in İkili Yaşamı’nı seyrettim. Yıllar sonra yeniden. Film eskimemiş, daha da güçlenmiş, güzelleşmiş. Kieslowski’nin tüm filmleri böyle sanırım.
Veronique filmde, ‘şeylere’ bakıyor. Işığa, caddeye, otobüslere… Hele elinde çevirip durduğu bir ufak cam küreye… Bakıyor da bakıyor. Kieslowski herkese farklı bir güzellik sunuyor da belki ama film, bana kalırsa, biraz da bu bakış üzerine.
Üzücü bu aslında.
Şeylere bakıyor Veronique. Çünkü şeyler var. Hayatımızdalar. Bir evde bir telefon çalıyor. Çevirmeli. Bir odaya gidip telefonu açıyorsun. Yetişemezsen kimin seni aradığını asla bilemiyorsun. Belirsizlik havaya yayılıyor, orada saatlerce, günlerce, belki bir ömür asılı kalıyor.
Bazen bakıp duruyorsun o çevirmeli telefona. Çalarken bile.
Duvarda bir takvim yok. Bir saat gece yarısını vurmuyor.
Masanın üzerinde, kahve fincanın yanında bir gazete katlı durmuyor.
Bir transistorlu radyodan cızırtılı şarkılar yükselmiyor.
Evlerde kitaplık yok.
Hayatımızdaki şeyler azalıyor. Bakamıyoruz bile artık. Tek bir çerçeveye, tek bir şeye, bir akıllı telefona bakıyoruz çoğunlukla. Herkesin kafası önünde. Her şey belirli, herkes birbirine benziyor.
Dünyanın büyüsü giderek kayboluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?