Bugünler geçtikten sonra, insanlar bugünlere dair hikâyeleri dinlemek isteyecek mi acaba?
Sokağa çıkmak zorunda kalan işçiler, insanın önüne açık açık sermayeyi kopanm kapitalist hükümetler, yetersiz korumayla hastanelerde virüsle çarpışan sağlıkçılar, sessiz kimsesiz cenaze törenleri, sessiz kimsesiz ölümler…
Bir yandan umut, dayanışma hikâyeleri… Ellerindeki avuçlarını paylaşanlar, birbirlerini mutlu kılmaya çabalayanlar…
Daha ne çok sular akacak bu köprünün altından. Acı, umut, gözyaşı, beklenti…
Daha ne çok sular akacak bu köprünün altından. Acı, umut, gözyaşı, beklenti…
Her şey bitince, köprünün öte yanına varabilen insanların, bunları hatırlamaya takati kalacak mı?
Nasıl varolduğunu hiç anlayamadığım o tuhaf tüketim enerjisi yaşayacak mı?
Daha bugünden Camus’nun ‘Veba’sı satış rekorları kırıyor. Boccaccio’nun ‘Decameron’una nur yağıyor. Ya da isminde salgın, pandemi geçen filmler rağbet görüyor.
Dedim ya, anlayamıyorum bunu. İnsan bir salgının göbeğindeyken niye salgın filmi seyreder?
Muhtemelen kendine dokunmayacağını düşündüğünden… Ne olursa olsun, kendini korunaklı bir yerde gördüğünden. Yanılıyor da olabilirim, çok iddialı değilim.
Yine de erken bir yöneliş olduğunu hissediyorum. Salgının hızla geçip gideceğini, hatta belki hiç gelmeyeceğini varsayıyordu birçok insan. Ama hazır gündemi bu kadar işgal etmişken, Veba’yı okumaya, Pandemi’yi izlemeye koyuldular.
Ya şimdi? Ya sonra?
Elbette yıllar sonra çok konuşulacak, çok yazılıp çizilecektir. Hep.
Ama bana sanki önce insanlık bir durmak isteyecek gibi geliyor.
Nefes almak gerekecek.
Üstteki fotoğraf Samuel Sanchez'in. Madrid'den. Alttaki fotoğraf Peter Foley'nin. New York'tan
Veba'yi sanirim simdi olsa okuyamam, bu streste olmaz (felaket filmleri de keza) ama Decameron iyidir ya. Hem okumak icin hem de izlemek icin. O yuzden nur yagsin yani bence
YanıtlaSil:)
hadi decameron'u ayıralım :)
YanıtlaSil