iki distopyanın çatıştığı gün


Her yerde virüs var. Doğal sonucu, her yerde tedbir var. 

Rüyalarda bile. 

Karantinadayız, evimizdeyiz, dört duvar arasındayız ama bir yandan da, belki yeterince farkında değiliz, bambaşka bir hücredeyiz. Kendi zihnimizin içine hapsolmuş gibiyiz. Hep aynı şeyi düşünen bir zihin. Oradan kafamızı uzatsak, bir başka zihnin de sadece virüsü düşündüğünü anlıyoruz. Bir başkasının da… Herkesin. İster istemez, bu böyle.

Çıkış yok. 

Çıktığımızı zannettiğimizde bile, açık havada kendimizi yeterince özgür hissetmeyebiliriz. Zihnimizin içinde yeterince rahat hareket edemeyebiliriz. 

Murat Belge, her zamanki gibi serinkanlı düşünerek, mevcut durum için güzel bir tanım bulmuş. Dilsel klostrofobi. Bence tam isabet: 

“ (…) Sokağa çıkma, el sıkma, kimseyle sarılışma, mümkünse eve kimseyi alma vb. Ama bundan başka bir de ‘dilsel klostrofobi’ içindeyiz gibi geliyor. Deyimi ben uydurdum. Demek istediğim, konuştuğumuz her şeyin de ‘Koronavirüs’le sınırlı bir hale gelmesi. Onunla ilgili olmayan şeylerle biz ilgilenemiyoruz sanki. Bunlar (yani sonuç olarak her şey) hayatımızdan çıktı. Dolayısıyla ‘Koronavirüs’ kavramı ve adıyla imal edilmiş bir dilsel duvar içindeyiz aynı zamanda. Bunun ne kadar devam edeceğinin de bir tahmini süresi yok. Herhalde hastalık devam ettikçe o da devam edecek.”

*

Merak ediyorum, biz bunu nasıl aşacağız?

Yoksa hiç aşamayacak mıyız?

Algı eşiğimizin müthiş düşük olmasına güvenerek, bir sonraki belaya dek, eski sersemliğimize mi döneceğiz? Unutarak mı yaşayacağız? 

Sosyal medya türü müsekkinlere mi başvuracağız?

Yoksa aşmayı bile düşünmeyip yeni duvarlar mı öreceğiz? Ya da korkumuzdan, çevremize yeni duvarlar örülmesine izin mi vereceğiz? 

Alttan alta ‘Cesur Yeni Dünya’ ile ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ karşı karşıya gelecek gibi. İki distopya çarpışacak. 

Aldous Huxley ile George Orwell’in, öğretmen ile öğrencisinin insanlığa uyarı niyetine yazdıkları karanlık dünyaları… Farklı duvarcılık teknikleri. İlk fırsatta yazacağım. 

Ama önce şu:

Özgürlük önce dilde kaybedilir. Murat Belge’nin icat ettiği terimle ‘dilsel klostrofobi’, bana geleceğin sıkıntılı geleceğini çağrıştırıyor. 

Kendimizi zihnimize kapatmak uzak bir seçenek değil.

Fotoğraf: Joel Marklund. Brooklyn Köprüsü, New York.

3 yorum:

  1. Murat Belge üniversitede hocamdı. Bir sene de görsel İstanbul çalışmaları diye bir ders aldım. Adım adım dolaşırdık sokaklarda, şimdi 65+ sokağa çıkma yasağında ne düşündüğünü bu sayede az çok tahmin ediyorum tabii :) Haklı. Çok haklı. Sadece corona merkezli bir bilinç sistemi yaratmaya başladık kendimize, bunun sonu sorunlu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzelmiş aldığınız ders :) Çok sıkıldığını tahmin ediyorum Murat Bey'in. Hele onun gibi dünya kazan ben kepçe diye dolaşan biri için ayrıca zor. Biraz yazılarından da belli oluyor zaten.

      Sil
  2. Baska klostrofobileri kimler yaratmis acaba?

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...