JK Rowling’in tweetlerinde rastladım. Hangi yazarlarla karantinaya girerdin diye bir liste dolaşıyor. Görüyorsunuz işte, altı ayrı ev, altı ayrı yazar grubu. Hayatta olmayan yazarlar. Sonradan belki biraz daha eğlenceli olsun diye bugünün yazarlarıyla da listeler oluşturuldu. Onları da belki görmüşsünüzdür.
Ben bu listede birinci evi seçmiştim. Brecht ve Wilde olduğu için. Ama her listede bir iki favorim var. Stein, Marquez ve Joyce’u da isterim mesela.
Ama ev arkadaşı olmak zordur. Hele böyle sıkıntılı zamanlarda. Evden çıkmadan var olmak, dip dibe dururken arızasız geçinip gitmek gereken zamanlarda. Rowling mesela işe uyanmış, Jane Austen’e bulaşıkları yıkatamazsın, diyor. Haksız mı?
Sonuçta bu evlerin hepsinde hır çıkar; rahat edemem. Rahatıma bakmayı da severim yani. Sıfırdan liste kurdum kendime. Temiz temiz.
İlk adayım Ursula K. Le Guin. Kitaplarını okurken kendimi güvende hissediyorum hep. Kendi topraklarımda. Yanında da güvende hissederim. Bir dakika, Gülten Akın bir de. İkisinin birbirlerine anlatacaklarını duymak isterim.
İkincisi JK Rowling’in kendisi. Neşeli insan. Hayal gücü de muazzam. Kafamız uyuşurdu, eğlenirdik bence.
Sevgi Soysal tabii ki. Çünkü o Sevgi Soysal.
Bir doktor olmalı. Malum, sağlık sebebiyle içerdeyiz. Doktor Çehov’u yanımızda görmek isterdim. Bir de Rus coğrafyasıyla memurların derecelerini sorup dururdum. Aklım ikisine de basmıyor. Bizden de bir doktor alalım ama neme lazım. Dr. Ercan Kesal, karantina evine bekleniyorsunuz.
Yaşar Kemal illa olsun. Neşeli, bereketli, sağlam bir insan. Bir röportaj yapamadığım için hayıflanırım hep. Bari aynı eve sığınalım.
Daniel Pennac, lütfen. Görmüş geçirmiş tecrübeli. Kalabalık evlerde yaşamanın en güzel romanlarını o yazmıştır hem. Şu an onun sularındayız. En sevdiğim sularda.
Homeros’u da alalım eve. Tamamen muhabbet için. Daha iyi anlatacak kim var?
Sanki dengeli bir ev oldu. Çamaşırı, bulaşığı bana yıkarlar ya neyse… Belki de yanılıyorum, bilemedim. Yeni kuşak bir genç yazar mı alsak? Mevzuyu anlayana kadar iki tur bulaşık kitlerdim.
Bir dakika…
Bir de böyle rüzgârlı uğultulu bir gece, birden kapı açılsa…
Bir kış gecesi eğer bir yolcu misali…
Italo Calvino da içeri düşse. Ona yakışır bir giriş olur. Alırdık da eve, tanrı misafiridir. Koronanın, karantinanın koşullarını ihlal etmiş ama tipi, boran, kar; yazıktır.
Gerçi şu an dışarıda bahar fena patlıyor ya neyse…
Ohoooo,Homeros bi basladi mi konusmaya lafi kimselere birakmaz bence. Gulten akinla birlikte mutfaga siginilir, o sigara icerken (iciyor muydu?) bulasiklar yikanir. Yasar Kemal, Homeros'a cellallenir 'bi sus yahu, biz de anlatalim' diye, Ercan Kesal aralarini bulur. Guzel muhabbet doner salonda ama ben Gulten Akinla birlikte mutfak penceresinin onunde icerim cayimi. :)
YanıtlaSilYaşa. Valla sen böyle tarif edince ev gibi ev oldu be :) Sıcacık. Yaşar Kemal gerçekten sinirlenir, Ercan Kesal da ara bulurdu. Evin de en güzel muhabbetini kendine ayırmışsın :)
YanıtlaSil:) Çok iyiymiş bu. Ben de düşündüm ama sanırım izleyici / okuyucu psikolojisinden sıyrılamıyorum, ikişer ikişer (bir bizden bir karşı taraftan) grupladım, onlar sohbet etsin ben dinleyeyim istedim. Hemingway ile Sait Faik olsa mesela. Onların karşı çaprazında Paul Auster ile Orhan Pamuk. Beri köşede Amin Maalouf ile Umberto Eco. Bir köşede de tek başına Hermann Hesse, fazla düşünceden yoruldukça meditasyon hocası olarak :)
YanıtlaSilhermann hesse zaten köşeye kaçar hemen :) maalouf ile eco'nun sohbeti de ne zengin olur. sait faik ile hemingway deniz, balık konuşur. auster ile pamuk da herhalde istanbul-new york... hepsi de sağlam muhabbet :) kalınır o evde
Sil