aşık veysel uzayda


Uzay filmleri seyrediyorum; seyrettikçe içimde bir seyahat hissi büyüyor. Bu korona günlerinde insanlığın en uzak yolculuğu en çekici olanıdır belki. 

Seyrettiklerim tabii ki Amerikan filmleri. Biz zaten uzayda yokuz. Çin uzaya yeni bir istasyon yerleştirmişken, Elon Musk denen zat astronotları kendi hesabına eski istasyona taşırken, Avrupa’sı Hindistan’ı, Rusya’sı çılgın bir yarış üzre beraberce koşarken… Ne seyredecektim? Neticede mühür kimdeyse Süleyman odur. 

Ben yerli ve milli bir uzay peşinde değilim, yanlış anlamayın. Ama bu filmleri seyrederken bir şeye çok hayıflanıyorum. Bizim bir uzay filmimiz olsaydı… Mekiğimiz o sonsuz ve sessiz karanlıkta salınırken, astronotumuz efkarlı efkarlı pencereden dışarı bakarken (yok ya öyle bir pencere, olsa keşke, Miyazaki’nin ‘Gökteki Kale’sinde vardı diyip avunalım), bizi ne göğe ne yere ama birdenbire her yere ışınlayan bir kırık nağme patlasaydı…

İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece… Deseydi Aşık Veysel. Şöyle bir içimizi çekseydik astronotumuzla beraber. 

Tamam, yol ne uzun ne de ince ama oralarda ne fark eder?

Peki ya Kubrick’in ‘2001: A Space Odyssey’inde maymuninsanın fırlattığı kemik havada döne döne bir uzay mekiğine dönüştüğünde: “Dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda…” Cuk oturmuyor mu?

Hele uzayı da zamanı da büken Interstellar’ın herhangi bir anında: “Düşünülürse derince, uzak görükür görünce, yol bir dakka miktarınca gidiyorum gündüz gece…”

Hepsi de mis gibi… Bir uzay filmi soundtrack’inde Aşık Veysel... Uzaya bunun için de gidilir. 

2 yorum:

  1. “Bu korona günlerinde insanlığın en uzak yolculuğu en çekici olanıdır belki.” Teyit noktasını kendim yaparsam sondaki belkiyi kesin yapabilirim.

    Şu an okuduğum kitapta dün gece şu satırları okudum: “Kıyı çamurçulluğu... Alaska ile Yeni Zelanda arasını, yani on bir bin beş yüz kilometreden fazla bir mesafeyi bir çırpıda aşabilen, ...bu molasız uçuş boyunca beyninin sadece yarısını devre dışı bırakarak uyuyan, ...saatte yetmiş kilometre hızla tam bir hafta uçan...”

    Uzun süredir kimseye bu kadar imrenmemiştim. Tam kapama kararı alınan gün havalanıyorum, bir hafta havada süzülüyorum oradan oraya. Kısa bir konuş sonra bir hafta daha. Belki en azından rüyasını görürüm diye tam orada bırakıp yatmıştım. Kulağımda kulaklık "gidiyorum gündüz gece" eşliği de çok yakışırmış bu hayalime. Belki bu sefer bu gece. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Albatroslar da fena gidiyor. Müthiş kanatlar. Bunlar hayvanlar aleminin uzun yol şoförleri. Bana mısın demeden gidip geliyorlar.

      Sil

Sen ne dersin?

yeşil sos niye bitti?

Şehrin merkezinde çok iyi bir patatesçi var. Merkezde ama azıcık da saklanmış bir yerde; oralardan geçiyorsam bazen uğruyorum. Kuyruktaki tu...