Kütüphanenin kafesinde iki adam baş başa vermiş konuşuyor. Altmış yaşlarındalar. Biri beyaz saçlı ve bıyıklı. Diğeri gözlüklü ve dikkatli. Bıyıklı olan eski moda bir takım elbise giymiş. Gözlüklü, bir bardak kolayı çok yavaş hareketlerle yudumluyor. Bir konuyu karara bağlıyor olmalılar. Arada bir önlerindeki kâğıtlara birtakım notlar alıyorlar. Yumuşak yüzlü, iyi niyetli adamlar. Bugünün dışındalar. Sanki o masada baş başa vermişken, hiç fark etmeden yaşlanmış gibiler. Öğle üzeri oturdukları masaya ve ömürlerine usul usul akşam çökmüş gibi…
ben de sizdenim ağalar
Geçenlerde bir akşam üzeri, Türkiye’den bir arkadaşımla konuşa konuşa eve doğru yürüyorduk. Önümüze beş-altı yaşlarında bir çocuk çıktı. Kaldırımda elleri cebinde, miskin miskin duruyor, yapacak bir yaramazlık arıyordu. Sadece kara kaşından kara gözünden değil, konuşmamımızı duyunca kulaklarını dikmesinden de Türk olduğunu anlamıştım.
O da bizzat anlattı zaten. Tam yanından geçerken, bilmiş bilmiş “Selamünaleyküm” dedi.
Biz de “Ve aleykümselam” dedik gülerek; yolumuza gittik.
vintage
Bunu karım anlattı.
Geçen hafta bozulan bilgisayarını Apple Store’a tamire götürmüştü. 2013 model bir Macbook… Altmış yaşlarında bir görevli hem aleti kontrol ediyor hem de yanındaki stajyere bu tür arızalarla karşılaşınca ne yapması gerektiğini anlatıyormuş.
İlk cümlesi şu olmuş:
“Görüyorsun, bu vintage bir model.”
Yeniyetmeler böyle derse anlarım da o yaşta birinden böyle cümle çıkması… Başka bir faza geçmişiz hakikaten.
ben toy bir mehtap kelimeler birer varsayım
Ben en çok yazmayı seviyorum.
En çok buraya yazmayı seviyorum.
En çok buradaki okurları seviyorum. Sağolun, var olun.
Bugün içimden geldi, bunları yazdım. Bu blogun neredeyse on yılı dolacak. Çıldırmış sosyal medya yükünün yanında blog… Neyse, uzun mesele, girmeyelim.
Burası bir ev artık. Eski usul bir ev. Bir şeyler planlıyorum. Belki yeni bir eve taşınırım. Belki eski evime yeniden taşınırım (ki çok seviyordum orayı, hâlâ da arada bir uğrarım). Belki burada kalırım. Belki başka bir şey… Oturmadı daha. Ama ne fark eder ki, işimiz yalnızca metni korumak. Orada veya burada. Metni koruyoruz. Birbirimizi buluyoruz.
me dicen el clandestino
1.
Oosterpark Sokağı’nda bir pencerede, büyük harflerle şöyle yazıyordu: “Kanunsuz insan yoktur, insansız kanun vardır.”
2.
Hollandacam şunu bir çırpıda anlayacak kadar gelişmiş, az buçuk gurur duydum.
3.
Bu şehirde insanların kendilerini pencerelerinde ifade etmesi hoşuma gidiyor. Bir kâğıda bazen şiir bazen özlü sözler yazıp asıyorlar. Fotoğraflar, resimler, süsler… Kendilerine değil, gelip geçen için. Bir ifade sanatı ve vitrin olarak pencereler…
4.
‘Kanunsuz insan’ çeviri kokuyor tabii. İllegal deyince daha doğru. Eh, o zaman da Manu Chao’nun Clandestino’sunu hatırlamamak mümkün mü? Yalnız Manu da ne kadar gençmiş... 21662 ev
Evin iki cephesi de açık; ışıklı. Ufak, sevimli bir terası var. Çatı katındaki oda bir şeye benzemiyor ama alttakiler hoş. Banyo, mutfak, yer döşemesi; her şey yenilenmiş, elden geçirilmiş. Zevkli bir elden hem de… Ama evin esas numarası lokasyon. Şehrin iki yanına kurulduğu nehre yakın, latif bir semtte.
Emlakçı kollarını kavuşturmuş sorularımı bekliyor. Çok da umrunda değil, belli. İki-üç gün içinde evi satacağından emin. Sorsam da olur, sormasam da… Otomatik bir hareketle kartını veriyor. “Başka bir sorunuz olursa…”
Dik merdivenleri inip, dışarı çıkıyorum. Nefis bir gün. Yürüyorum, her şey güzel; her şey yerli yerinde. Olması gerektiği gibi. Evi falan unutuyorum, bir kafeye oturuyorum. Yazmaya girişiyorum.
Akşam çöküyor.
Yine aynı sokaklardan dönüyorum. Ayaklarım beni öğle üzeri baktığım evin önüne getiriyor. Apartman kapısının üzerinde gündüz fark etmediğim bir plaka görüyorum. Epey de büyük. Yazılanı anlamaya çalışıyorum. Nasıl yani?
Emin olmak için telefondaki çevirmene başvuruyorum.
Evet, doğru tahmin etmişim. Tam olarak şöyle yazıyor:
2. Dünya Savaşı’nda öldürülen Yahudilerin yaşadığı 21662 evden 1’i.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bin dereden su getirmek, deriz… Bu sözle bir işi yapmamak için oyalanmayı, olmayacak bahaneler üretmeyi anlatırız. Neden böyle söylemişiz? Z...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Yeni yıl kararları... İki yıl evvel, Gazete Duvar için yazmıştım (O kadar olmuş mu yahu?). Burada da dursun... 1 Ocak’ta birçoklarımız yeni...
-
13-14 yıl evvel ‘İki Kral’ isimli kısa bir öykü yazdım. Sonra da onu kaybettim. Tüm arşivlerime, hard disklerime, oraya buraya baktım ama bu...
-
İ plere tutunanlar, ateş yutanlar, bıçak atanlar… Bükülenler, katlananlar, uzayanlar… Elastikler, devler, oransızlar… Tuhaflıklar bitiyor di...
-
Sadece çocuklar gözlüklerini dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi düzeltir. Minik burnun üzerinde kaşıntı. Kulaklarda beklenmedik bir ağ...