hırsızdan, densizden, abazandan kurtulmak için



Bu sene oyunun kuralları değişecek. New York Times baklayı ağzından tam olarak çıkarmış sayılmaz ama 2011’de internet hizmetini paralı yapacağını artık sağır sultan bile duydu. Diğer büyük Amerikan gazeteleri de onu izleyecektir. Atlantik’in öte yakasında, İngiltere’de News Corporation’a ait Sunday Times, The Sun ve News of the World’un internet siteleri zaten Haziran’dan beri paywall’un arkasında, yani abonelikle çalışıyorlar. Zarar etmiyorlar mı, ediyorlar tabii. Bir araştırma, Times’in düzenli okurlarından ancak yüzde 14’ünün, düzensizlerinse yüzde 1’inin abonelik sistemine geçtiğini söylüyor. Ama bunu sorun etmiyorlar; çünkü herkesin bildiği ama açıklamaya utandığı gerçeği onlar da biliyor: Gazetelerin internet siteleri reklam alamıyor, dolayısıyla çarkı çeviremiyorlar.

Açık söyleyeyim; gazetelerin tüm içeriğinin internette bedavaya sunulmasına karşıyım. Bizim Newsweek Türkiye’de yaptığımız gibi birazının sunulmasınıysa daha da yanlış buluyorum. İnternet siteleri, kanımca, gazeteyi destekleyebilecek başka bir tür içeriğin konulması için kullanılmalı. İnternet çağına geçtik diye, ekmeği fırından bedava almaya başlamadık, otobüse de parasız binmiyoruz. Peki gazetecilerin emeği neden beleşe sunuluyor? Kıçını koltuğundan kaldırmadan sosyalleşmeye çalışan, okur kisvesi altındaki birtakım densiz insanların ırkçı, seksist, saçma sapan yorumlarına meze yapmak için mi? Ya da haberi yapan gazetecilerin imzasını bile kullanmaya gerek görmeden, sanki bir içerik üretiyormuş gibi, gazetelerden haber apartıp sitesine ekleyen, son dakika anonslarıyla gel gel yapıp tık arttıran hırsız haber siteleri için mi? Gazeteci emeğinin hiçbir değeri yok mudur?

Büyük köşe yazarları bu durumdan memnun; sonuçta onlar için nasıl değil ne kadar okundukları önemli. Porno sitelerden fotoğraf indirip “diğer fotoğrafları için tıklayınız” şeklinde bir tür abazan gazetecilik üreten gazete siteleri de memnun; hiçbir şey yapmadan trafiği arttırıyorlar; üstüne bir de patronlarından aferin alıyorlar. Ama gelecekte bu düzen değişecek, değişmek zorunda. ABD’de başlayacak dalganın bize de çabucak uğramasını umalım; hem dengesiz okurlardan, hem haber hırsızlarından, hem de pornocu gazete sitelerinden bir çırpıda kurtuluruz. En önemlisi, emeğimiz bedavaya gitmemiş olur

this is the end, beautiful friend


Tuhaf bir karışım... Türkiye'de haber dergiciği hem güçlü ve makbul, hem de naif ve kırılgandır. Bir gün işiniz yılın en iyi kapağı seçilir, ertesi gün kapınıza kilit vurulur. Belki ileride ortasını buluruz, ama şimdilik bu maceranın sonu...


Blogda ikinci defa kullandığım bu güzel fotoğraf Çetin Akdeniz'in.

pete baba



"My name's Guiseppe Conlon. I'm an innocent man. So is my son." (Babam İçin'den)



Güzel adamdı. O zor soyadını bile ezberlemiştim...

neşeli ayaklar firarda


Bu sene dükkânı şu küçük ama maceracı arkadaşla açalım. Kendisi Münster Hayvanat Bahçesi'nde ikâmet ediyor ama daha üç aylıkken dünyayı görüp tanıma tutkusuna kapılmış. Geçenlerde de bir yolunu bulup atmış kendini dışarı. Tabii hayvanat bahçesi yeniyılın ilk günü kapalı; görevlilerin çoğu tatilde; bizim afacan da hemen kırmış kirişi. Yalnız firar yolunda bir ufak hesap hatası yapmış; bahçeden çıkacağım diye aslanların bölgesine dalmış.

Verilmiş ringası varmış ki, aslanlar pek de gününde değilmiş. Dışarıya soğuğa çıkmaktansa, içeride rahat rahat uyumayı yeğlemişler.

Kurtulmuş bizimkisi. İsmini de yaşadığı maceranın şerefine Leona diye değiştirmişler.

Yeni yılın da yeni adın da kutlu olsun Leona...

Bu güzel hikâyeyi Spiegel'den aparttım. Dileyen şuradan orijinalini okur.

yılın kapağı



2010 giderayak bir güzel hediye daha bıraktı. Yoğun bir çalışma gününden sonra, gözlerimi ovuştara ovuştura bilgisayar ekranına, Twitter'da akan yazılara bakarken, gördüm. Mediacat'in kurduğu jüri, bizim derginin, Newsweek Türkiye'nin Yeni CHP haberiyle çıkan kapağını "yılın kapağı" seçmiş.

Eh birazcık kendime de pay çıkarıyorum sevinerek. Çok uğraşmıştık. Üstelik de Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkan seçildiği olağanüstü kurultayın hemen ertesinde, yani biz kurultay sonucunu henüz bilmiyorken yayımlandığı için riskli de bir kapaktı. Riski aldık, doğru olduğunu düşündüğümüz hikâyeyi yazdık. Yanılmadık.

Biz Newsweek Türkiye'de kapakları olabildiğince elbirliğiyle yapmaya çalışırız. Herkesin fikri önemli ve geçerlidir. Bu kapakta da öyle olmuştur muhakkak. Ama tabii kapağın arkasındaki imzayı selamlamak daha önemli. Bilen biliyor, sektörün en iyi kapakları zaten çoğunluk onun elinden çıkmadır, ama isterim ki siz de bilin. Bu kapak bir Serhat Gürpınar tasarımıdır. Tek başına ona da mal edemeyiz tabii. Kapak, diğer bütün güzelim Newsweek Türkiye kapaklarında olduğu gibi, derginin müthiş görsel ekibinin, İlknur Erkoçak, Çetin Akdeniz, Uğur Boztaş ve Selahattin Koç'un emeğiyle hazırlanmıştır.

Kapak üretme sürecinde dergide olmayı seviyordum. Şimdi o (epey stresli) anları çok özlüyorum. Dergideki herkese selam olsun; mutlu yıllar dostlarım...

Not: Uzun süredir dergi kapakları hakkında bir şeyler yazmayı düşünüyordum zaten, bu vesile olsun. Mediacat'in seçkisinin tamamını gördükten sonra belki bir şeyler daha karalarım.


güzel bir kaza



Jean Paul Sartre'ın Akıl Çağı'ndaki esaslı kahramanı Matthieu, değerli bir vazoyu bile isteye kırdıktan sonra yaşadığı özgürlük hissini anlatır. Eh, kimisi için özgürlük olan, başkası için talihsizlik anlamına da geliyor. Aşağıdaki haberi okuyunca, ne kastettiğimi anlayacaksınız. Newsweek Türkiye'nin iki hafta evvelki, 113. sayısından.

***

Müze gezen bir ziyaretçinin başına gelebilecek en kötü şey nedir? Geçen haftanın başında Hollanda’nın Rotterdam kentindeki Boijmans van Beuningen müzesinde bulunanlara sorarsanız bir cevap alabilirsiniz. Boijmans, Kasım ayının ortasından beri, Ikea için yaptığı çalışmalarla da tanınan Hollandalı tasarımcı Hella Jongerius’un sanat hayatından seçme işleri sergiliyordu. Ama ellerindeki eserlerin sayısı, talihsiz bir kaza sonucu bir anda azaldı. Kimliği açıklanmayan bir kadın ziyaretçi, Jongerius’un eserleri arasında dolaşırken rahatsızlandı ve sergi salonunun ortasındaki vazoların üzerine düştü. “Renkli Vazolar” başlığı altında yerleştirilmiş olan 300 vazonun yirmisi tuzla buz oldu; birçok başka vazo da ciddi zarar gördü Bu kazanın maliyetinin 100 bin euro civarında olduğu tahmin ediliyor. Müze, rahatsızlanan kadının sağlık durumunun iyi olduğunu açıkladı. Peki ya sanatçının hali? Eserlerinin kaza sonrasındaki görüntüsünü, Twitter hesabından “güzel bir kaza yaşandı” diye takipçileriyle paylaştığına göre, çok da keyfinin kaçtığı söylenemez.

Not: Jongerius, aramalarıma ancak haber yayımlandıktan sonra, asistanı aracılığıyla cevap verdi ve konunun üzerinde konuşmaya kendini hazır hissetmediğini söyledi.

hükümetsizlikte dünya rekoru



Belçika ve Hollanda gibi Batı Avrupa ülkeleri için seçim düzenlemek mühim değil. Esas çılgınlık sonra başlıyor. Hiçbir partinin çoğunluğu sağlayamaması artık gelenek halini aldığı için, koalisyon görüşmeleri aylarca sürüyor. Bu haberi yapmadan önce, bu konuda bir dünya rekoru olabileceği aklıma gelmezdi; meğer varmış. Ama rekorun yeni sahibi artık Avrupa ülkeleri değil, sınır komşumuz, derbeder Irak. Fotoğraflar, Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin güç bela oluşturduğu kabinesinin yemin töreninden; aşağıdaki metinse Newsweek Türkiye'nin 27 Aralık'ta yayımlanan iki haftalık özel sayısında yer aldı. Gerçekten iyi, özel röportajların yer aldığı bu sayıyı alıp saklayın derim.

***

Belçika’da 13 Haziran’da yapılan seçimlerin sonuçları açıklandığında, doğal olarak, kaybeden parti seçmenlerinin yüzü asıldı. Ama seçimden en yüksek oy oranıyla çıkan Yeni Flaman Birliği destekçilerinin de sevinçli olduğu pek söylenemezdi. Parti, lideri Bart de Wever’in ayrılıkçı mesajlarıyla ciddi oy toplamıştı ama sağladığı oy oranı, ülkede artık bir gelenek halini aldığı üzere tek başına iktidar olmasına yetmiyordu. Belçika’nın, kurucu unsurları olan Flaman ve Valon toplumları üzerinden ikiye ayrılması gerektiğini savunan de Wever koalisyon pazarlıklarına hemen başladı. Ama bugüne kadar henüz bir sonuç almış değil. Nitekim geçen hafta sarf ettiği “Belçika artık işlemiyor” sözleri yaşadığı hayal kırıklığının boyutlarını gösteriyor. Kolay değil, elinizde tuttuğunuz sayının piyasaya çıktığı gün itibariyle, Belçika 197 gündür hükümetsiz. Bu yazı geçen yıl yazılsaydı Belçika’nın hükümetsiz devlet konusunda rekora koştuğunu ve Hollanda’nın 1977’deki koalisyon pazarlıkları sırasındaki 208 günlük yönetim boşluğunu yakalamak üzere olduğunu söyleyebilirdik ama şimdilik bu rekora üç ay uzaklıkta. Çünkü Irak Parlamentosu, 7 Mart seçimlerinden sonra, Nuri el-Maliki’nin ancak geçen hafta kurmayı becerdiği hükümeti onaylayarak tam 289 gün süren bir tıkanıklığa son verdi ve bu konudaki rekoru şimdilik elinde tutmaya başladı. Bugüne kadar bu alandaki tek araştırmaya imza atan İsveçli sosyal bilimciler Kaare Strøm, Wolfgang C. Müller ve Torbjörn Bergman’ın verilerine göre Batı Avrupalılar, aslında ülkeyi hükümetsiz yönetme konusunda epey tecrübeli. Irak ve Belçika’nın taze skorlarını dışarıda bırakıp, bir hükümetsiz ülkeler “top 10” listesi kuracak olursak, bu listeye Hollanda’nın 4, Belçika’nın 2, Avusturya’nın 2, İzlanda ve İtalya’nınsa birer defa girdiğini görüyoruz (10. sırada Hollanda’nın 1956’da sonuçlanan 122 günlük koalisyon pazarlığı var.) Peki bu ülkelerde yönetimsizlik sıkıntısı ne boyutta? Belçika’nın Avrupa Birliği dönem başkanlığını son altı ay boyunca hiçbir problem yaşamadan yürüttüğünü hatırlayın. Sizce bir sıkıntı var mı?


Rekor sıralaması (Irak ve Belçika 2010 seçimleri hariç)

Hollanda (1977) 208 gün
Belçika (2007) 194 gün
Hollanda (1973) 163 gün
İzlanda (1963) 159 gün
Belçika (1988) 148 gün
Avusturya (1963) 129 gün
İtalya (1979) 126 gün
Hollanda (2003) 125 gün
Avusturya (2000) 124 gün
Hollanda (1956) 122 gün

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...