suşi önemli
Elif Key, bu hafta sonu Habertürk Pazar’da şunları yazmıştı:
“Japonya beni bitirdi. Zira kendi kendime vardığım sonuca göre; bu, dünyanın aldığı son virajdı ve viraja çok sert girildi. Bizi daha iyi günler beklemiyor. Ben belki hayatımda Tokyo'yu görmeyeceğim ama şehrin batışına şahit olmam sadece bir zap uzaklığında. Elimde değil, kendimi alamıyorum onları düşünmekten... Bir ulus bunca yıldır buna mı hazırlandı, bunun için mi terbiye etti kendini? Neden ve nasıl hâlâ kibarlıklarını bozmuyorlar? Şehirde bir tek korna sesinin bile duyulmamasının altında nasıl bir terbiye yatıyor? O yaşlı kadın, ayağı kırıldığı için evine gelen sağlık görevlilerinden "Sizi de rahatsız ettim evladım" diyerek neden özür diliyor? Bunları çözemiyorum. Japonya'yı takip ettikçe insanlığımdan utanıyorum. Bıraksanız beni, sabahtan akşama kadar BBC'ye bakarım. Bizim kanallarımıza da tahammül edemiyorum. Sabah dövüşüp, öğlen öpüşüp, akşamına saçmalamakta üstümüze yok! Ülkenin kanallarına kanal tedavisi lazım.”
Elif, ve birkaç kişi daha belki, düşünmeye devam ediyordur ama dünya meseleyi unuttu çoktan. Herkes kendi memleketinin dertleriyle dertli. Normal mi?
Dünya gündeminden işi gereği kaçamayan biri, BBC yöneticisi Fran Unsworth, dün şöyle diyordu: “Kariyerim boyunca, dünyanın her tarafında aynı anda bu kadar çok büyük haber geliştiğini anımsamıyorum.”
Bu kadar çok olunca insanın taksimetreyi sıfırlayası geliyor. Ama hemen de yapılmaz ki… Biz yapıyoruz. Küreselleşme ağır geldi belki.
Japonya’daki iş bitmedi. Japonlar, Elif’in de yazdığı gibi hakikaten seslerini çıkartmıyor. Yöneticisi ayıp kapatmak için, halkı dünyaya yük olmamak için susuyor. Medya da oraya bakmıyor artık.
Tabii iş suşiye gelince değişiyor. Suşi önemli bir şey.
New Yorker’ın bu haftaki kapağı Christoph Niemann imzalı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
oktay opaz
Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış. Düzelttik sonra. Ya Oktay Opaz? Sen...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
‘Magic Circus’ için bilet aldım. Dino ile gideceğiz. Bilette bir uyarı notu: Yetişkinlerin, telefonlarına bakmaları yasaktır. Lütfen sana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?