beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi

Bugün büyük yönetmen Ömer Lütfi Akad’ın ölüm yıldönümü. Geçen hafta, bu aralar zevkle okuduğum otobiyografisi ‘Işıkla Karanlık Arasında’dan bir bölüm aktarmıştım. Bugün, anısına bir bölüm daha. Genç Lütfi Akad hayatının dersini alırken…  

Adapazarı’na gitmeye hazırlanıyorduk. Gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu. Birden, üstümün başının pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikle ayakkabılarım çok kötü durumdaydı. Taksim Sineması’nın (şimdi Devlet Tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun duvarı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağımı koydum. “Çabuk usta, şişir, acelem var” dedim. Boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi. “Arkadaki arkadaşa geç beyim” dedi. “Neden, ne oluyor” dedim. “Ben ayakkabı boyarım beyim” dedi adam, “Bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç.” Bir an kalakaldım. Bütün alacağı 25 kuruştu, bir liranın dörtte biri. Ayağımı sandıktan çekmedim. “Buyur, bildiğin gibi boya” dedim, “Hakkını ver.” Beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum. 


Lütfi Akad, Işıkla Karanlık Arasında, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2004. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen ne dersin?

zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...