Durum giderek tatsızlaşıyor. Diken, Foreign Policy’nin haberinden alıntılamış: “Türkiye’nin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan giderek, davet edilmediği halde Şükran Günü yemeğine gelen ve sözleriyle herkesi rahatsız eden sarhoş amcaya benziyor.”
Bu, Erdoğan’ın ‘kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağını bunun fıtratlarına ters olduğunu’ vazettiği konuşmadan sonra… Dinlerken şaşkınlıktan ağzımızın açık kaldığı, milattan sonra 2014’te gerçekleşen o konuşmadan sonra…
Şimdi gelsin “Ey Foreign Policy!” gitsin “Ey dış basın!” Lobiler, Türkiye’nin güçsüzleşmesini isteyenler, çekemeyenler falan filan… Standart senaryo. Erdoğan ortaya bir laf atar, hepimiz tartışırız, gündem değişir, ona yönelik tepki artınca Erdoğan’ın tabanında saflar sıklaşır.
Vahim olan şu: Dünyada herkes memleketle dalga geçmeye başladı. Dış basın, yabancı gazeteciler, ekmeğini menziline giren her siyasetçiyle kafa bularak kazanan televizyon şovmenleri falan değil sadece, dışarıdaki arkadaşlarımızdan duyuyoruz artık.
Bu insanların lobilerle güç odaklarıyla ilgisi olmadıklarını söylemek bile gereksiz (Kayıtsız şartsız Erdoğancılara sorarsan “Hepsi birer maşadır” tabii) ama yine de söyleyeyim: Türkiye’yi özellikle seven, ilgilenen, kafası çalışan, dünyayı tanıyan kişiler bunlar. Konuştuğumuzda, bir araya geldiğimizde başka mevzu yok artık. “Erdoğan’ın derdi ne” diye soruyorlar.
Bir süredir böyle gidiyordu da Ak Saray’ın ardından hız kazandı bu sorular. Dışarıda kimsenin Türkiye’nin gerçeklerini, dertlerini, ritmini anlamasını bekleyemezsiniz ama bin odalı o sarayın fotoğrafına bakan herkes kendince bir şeyler çıkarıyor. Almanı da çıkarıyor Japonu da. Artık Türkiye’yi ölçmek için herkesin elinde somut bir şey var: Bir yapı. Devasa, bize güya gurur vermek için inşa edilmiş bir yapı…
Şimdi bir de fazladan soru: “Kadın-erkek eşitliği mi konuşuyorsunuz artık siz?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?