hastayken yazmak
Yazar kahvesini pişirir, ışığını müziğini ayarlar, öyle oturur yazısının başına. Grip gözünü açtırmazken, beyni kafatasına sığmıyor da patlamak üzereymiş gibi kabarırken, bademcikleri boğazında barikat kurarken, eller ayaklar ne kelime, tekmil organı sistem hatası verirken, harıl harıl romanla, şiirle uğraşan var mıdır?
Yoktur tabii. Hastayken yazmak zorunda kalan zavallılar sadece gazetecilerdir. Benim ofiste hemen herkesin böyle anısı çoktur, sorsanız sabaha kadar anlatabilirler. “Bir gece sabaha kadar kusmuştum, sonra da…” Böyle gider bu.
Ben artık şerbetli olduğumu düşünüyordum. Değilmişim. Geçen haftasonu sıcaktan herkes neredeyse kendi tenini üzerinden kazıyıp çıkartmayı kafaya koymuşken, ben ofiste sağdan soldan bulduğum kıştan kalma montlarla lahana gibi oturup yarı uyuklayarak haber yazıyordum. Biraz da yaşlanıyorum galiba, bir hafta geçti, zihnimi ancak toplayabildim
Kelimeler ekrandan dökülüyormuş gibi geldi bir ara. Karakteri büyütünce sayfaya tutunabileceklerini umdum. Çok özel ve önemli bir şey değil, herkes hastayken çalışmak zorunda kalmıştır; ama bu meseleden çıkardığım bir şey var. Beşir Fuat ne olacağına bakmak için boşuna kesmiş bileklerini, pencereyi açıp yatmak da işini görürmüş.
PS: İyileşmek için doktora gitmek yerine bir sezonluk House izledim, evde deneyebilirsiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
zamanım yok
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
"Hastayken de yazmak zorunda kalan" şair vardır belki, ne belli belki de tilki: gezer dağlarca dağlarca!
YanıtlaSil"Hastayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri. "
kalan yelerinden öperim.
artvinli