time afganları terk ederse...
Yukarıda Time’ın bu haftaki kapağı duruyor. Her hafta dört ayrı edisyon (ABD, Avrupa, Asya ve Güney Pasifik) olarak çıkar Time ve ABD edisyonunun kapağı genellikle diğerlerinden farklıdır. Bu hafta dört bölgenin kapağında da aynı fotoğraf var: Akrabalarının evinden kaçan 18 yaşındaki Ayşe’nin fotoğrafı… Taliban bu “sadakatsizliği” kızın burnunu ve kulaklarını keserek cezalandırmış. Aryn Baker’in henüz tamamen okumadığım haberi, Afgan kadınları ve Taliban’ın dönüşü başlığı altında Ayşe’yi ve sanatçısından ev hanımına, ünlü ünsüz diğer Afgan kadınlarını anlatıyor.
Ama kapak lafının vurgusu başka yere gidiyor. Time dünyanın dört köşesine kapağından Afganistan’ı terk edersek ne olur – What happens if we leave Afghanistan diye sesleniyor. Siz de tahmin edersiniz, dergi editörleri, yayından önceki son safhada, bilgisayardan kendilerine bakan kapağın karşısında –bazen- saatlerce düşünerek ve –çoğu kez- birbileriyle kavga ederek kapağa ne yazacaklarını bulmaya çalışır. Bu burada da böyle, Pakistan’da da böyle, ABD’de böyle.
Ama biz –hem bizim dergiyi, Newsweek Türkiye’yi, hem de Türkiye’deki aklı başında diğer birçok yayın organını kast ederek söylüyorum– burada, kapak lafı belirlerken “biz” zamirini öyle kolay kullanmayız. Hele bütün dünyaya yayın yapıyor olsaydık, böyle şeyleri sanırım iki defa yutkunmadan gündeme bile getiremezdik. Ama Time kullanmış… ABD’nin Afganistan’da ne yaptığı, yaptığının işe yarayıp yaramadığı sorgulanırken, duygusal yükü yoğun bir fotoğrafı kullanarak “biz burada olmasak, görün bu garibanların başına neler gelir” diyor. Biz derken, kendini, bir haber dergisini, hem devletle hem de orduyla aynı kefeye koyuyor.
Çok da objektif bir hareket sayılmaz. Afganistan’dan geçtikleri haberleri bu gözle mi okuyalım yani? Time orada olmasaydı, neler olurdu acaba?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
zamanım yok
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?