uber hepimizi ultra-liberal mı yaptı?


Uber tartışmalarına bakarken, ne yalan söyleyeyim, birazcık seviniyorum. Memlekette en nefret edilen meslek grubunun gazeteciler değil, taksiciler olduğu gerçeğinin gelip soframıza kurulduğunu görüyorum. Bir yere gideceğe de benzemiyor. 

Biz gazeteciler, taksiciler kendini düzeltene kadar ikincilikle yetineceğiz. İlk ikideki yerimiz her türlü garanti!

Şaka bir yana (çok da şaka değil ama!), sarı taksi-Uber tartışması, kendimize her gün sormamız gereken “Biz bugün kimiz” sorusuna verilecek kestirme cevaplardan biri. 

Son 10 güne bakıp soralım o halde. Kimiz biz bugün? Bir defa yaşadığımız kentten, kentin sorunlarından, gürültüden, trafikten, her yere yetişmek zorunda olmaktan ve yine de geç kalmaktan yılmış, yıkılmış insanlarız. Şehirde işler yolunda gitmiyor, düzenin hepten bozulduğunu, kuralların yıkıldığını hissediyoruz. Sarı taksi, ister istemez bu bozuk düzenin sembollerinden biri. ‘İster istemez’i özellikle yazdım, taksi sektörü ne yapsın, kurulu düzen böyle. İşin bir de ‘bile isteye’ kısmı var. Birçok taksicinin (hepsinin değil şükür) kendi bozuk düzenlerini, kuralsızlıklarını üzerimize boca etmesi, yol seçmesi, müşteri seçmesi, özensizliği, laubaliliği, hatta en vahimi, bazılarının tacize, şiddete meyilli olması… Taksi plakalarının oluşturduğu rant ve köle düzeni de işin kimsenin diş geçiremediği bir başka boyutu… Yılmayalım da ne yapalım? Haklarını korumak için düzenledikleri gösteride bile tehdit dili kullanan bir grup var ortada.


Bu yüzden o taksiciler gitsin, onların yerine işine ve müşterisine saygılı, dürüst, güleryüzlü insanlar gelsin istiyoruz. Bize ‘bile isteye’ sıkıntı verenlerden kurtulalım istiyoruz. Bir de bana öyle geliyor ki, şehrin bütün çirkin yönlerini ‘ister istemez’ sembolize eden sarı taksiden de hepten kurtulalım istiyoruz. 

Uber, tıpkı İstanbul sokaklarında işleyen o büyük, ferah, lüks araçları gibi, ‘şehirli’ ruhumuza iyi geliyor. Bizi daha medeni, daha sorunsuz bir dünyanın fertleri gibi hissettiriyor. Sosyal medyada epey yayılan, o mizahi sarı taksi/Uber fotoğraflı karşılaştırmalarını aklınıza getirseniz yeter. 

Sadece araçların güzelliği değil bu ‘medeniyet’ hissini veren; aracı telefonla çağırmamız, rotadan haberdar olmamız, şoförün adını bilmemiz, ona not vermemiz, aramızda bir para değiş tokuşunun yaşanmaması, şoförün (çoğunlukla) biz onunla konuşmadıkta bizimle muhatap olmaması (kim kendine özel bir şoför istemez ki!)… İşte tüm bunlar bize ‘geç bile kaldık’ dedirtiyor. Geç kaldık, çünkü eski usul televizyonu Netflix’le, otel işini AirBnb’yle çözmüştük, taksi mevzusunda geç kaldık.

***

Sosyal medyadan gördüğüm kadarıyla söylüyorum, bu işin nasıl olması gerektiğini pek düşünmüyoruz ama. En ‘yerli ve milli’ olanımız, “İyi ama Uber nasıl vergi verecek, gelsin paşa paşa assın vergi levhasını Edirnekapı’nın bu tarafındaki bir duvara” diyip şart koşuyor; en serbestiyet yanlımız, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, zamanın ruhu bu, önünde zaten duramazsın” diyerek işe olur veriyor. Bir Twitter hesabı açar gibi, aracı olan herkes girebilsin bu işe diyen bile var (Uber’in doğduğu ABD’de neredeyse böyle). 

“Uber gelsin ama tüm kurallara uysun” diyense pek yok. “Bundan daha kötüsü olamaz nasıl olsa” diye düşünülüyor. Fena halde katılıyorum, bundan daha kötüsü olamaz ama daha iyisi de olamaz mı?

Hakikaten vergi prosedürü nasıl? Her insan kafasına göre bir iş kurabilir mi? Mevcut hak sahiplerinin durumu ne olacak? Çalışma hayatı nasıl düzenlenecek? Özlük haklarını kim belirleyecek? Bu soruların cevabı var mı? Ondan ziyade bir cümle dolaşıyor: Bak dışarıya nasıl gürül gürül çalışıyor Uber!

***


Bakalım. Geçen hafta tam da bunu yaptım. Hürriyet Pazar için derlediğim haberde, Uber’in tüm dünyada nasıl çalıştığına baktım (Şu linkte okuyabilirsiniz). 

Avrupa’da hemen her yerde hukuki mücadelelerden geçmiş Uber. Sonuçta uluslararası bir şirket; avukatı, zamanı bol, dünyanın dört yanındaki şoförler direksiyon salladıkça kasasına para doluyor, mücadele edecek tabii... Ceza kesilirse ödüyor, sistem tıkanırsa açmaya çalışıyor. Ama birçok yerde kaybediyor bu mücadeleyi. Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, İspanya’da burnunu sürtmüş hukuki süreçler. Şirket de geri basmış (Yani isteyen herkesin Uber şoförü olabildiği UberPOP uygulamasından vazgeçmiş). Bunlar bile kâr etmeyince (farklı farklı sebeplerle) Danimarka, Bulgaristan ve Macaristan’dan çıkmış. 

Onlar açısından en vahimiyse, dünya vitrini Londra’da an itibariyle lisanslarının iptal edilmiş olması. “Çünkü” demiş İngiltere’nin başkentinde otoriteler; “Uber, ‘düzgün ve düzenli’ hizmet sağlamıyor”. Şiddet vakalarını bildirmiyormuş ya da geç bildiriyormuş örneğin. Eh, Uber de “istediğiniz her şeyi yapacağız” diye, kuzu kuzu razı olmuş. Şimdi Londralı yetkililerin randevu vermesini bekliyorlar. 

ABD ve Kanada’da, birkaç eyalet dışında, karışan görüşenleri yok; işleri yolunda. Tam da murat edildiği gibi, isteyenin kendi arabasıyla taksiye çıktığı sistemi kurmuşlar. Eh serbest piyasa falan ama, o da dönmüş dolanmış bizim sisteme bağlamış; birçok şiddet vakası sonrası “Siz bu insanları araştırmıyor musunuz seçerken kardeşim” diye epey eleştiri var ama istim tutmuş bir defa yürüyor işler. 

Afrika ve Ortadoğu’da da işleri oturtmuşa benziyor şirket ama Doğu’nun büyük pazarlarında golü yemiş çoktan. Çin’de baş edememiş rakibiyle, çıkmış ülkeden. Hindistan’da ise kafa kafaya gelmiş; şimdilik duruyor. Rusya’da ise rakibinin kanatları altına girmiş. Doğu’dan yükselememiş Uber.  

***


Bu arada New York’tan Paris’e epey adli vaka da yaşanmış. Sarı taksicilerin karıştığı saldırılar, yakıp yıkmalar vs. En vahimi de Güney Afrika’da. Epey ölümlü saldırı var. Öldürülüp, cesedi tarlalara atılan şoförler, yakılan arabalar… (Bu arada Güney Afrika, herhalde taksi şoförlüğünün en zor olduğu ülke; Apartheid’in son dönemlerinde rakip şirketlerin birbirlerine saldırılarında yüzlerce insan ölmüş!) 

Başka ölümlü vakalar da var. Brezilya’da müşterinin şoförü öldürdüğü vakalar… Latin Amerika’da hızlı büyümek isteyen Uber’in, nakit para kabul etmeye başlayınca, kredi kartının kimlik tespiti garantisinden mahrum kalan şoförler gecenin bir yarısı açık hedef olmaya başlamış. Uber, bu özelliği ‘kısmen’ düzeltene kadar (artık müşterilerden bir ‘vatandaşlık numarası’ da isteniyor) saldırılar ve ölümler artmış. 

Mesele biraz bu. Uber bir şirket. Büyümek isteyen bir şirket. Nerede, ne koşulda olursa olsun büyümek isteyen bir şirket. Ona hava hoş. Olan şoförlere oluyor. İşte İstanbul’da, (muhtemelen taksici esnafı tarafından) ağzı burnu kırılan şoförün acısını herhalde Silikon Vadisi’ndeki büyük hissedar hissetmiyor. Brezilya’da bir gece yarısı öldürülen, Güney Afrika’da cesedi tarlaya atılanı da… 

Peki, fikri bulan beyaz yakalılar, bütün çarkı döndüren şoförler için ne yapıyorlar? Saldırıya uğramalarını engellemek için ne tedbir alıyorlar? Şoförler kendi tedbirlerini alıyor. Hatta müşteriler de. Güney Afrika’da bir gazeteci anlatıyor: Bir kadın Uber şoförü, onu yanına oturtmuş, inerken de sarılıp öpmüş. Çünkü hem sürekli takip ediliyorlarmış hem de sokakta pusuda bekleyen taksiciler varmış! Zor hayatlar… 

Ne gibi haklara sahipler peki? İngiltere’de Uber kullanmış iki taksici işte bu soruyu mahkemeye taşıdı. “Biz” dediler, “Özlük haklarımızı istiyoruz”. “Öyle bir hak veremeyiz” diyen Uber’e karşı ilk mahkemeyi kazandılar. Temyizde. 

Uber, işçisine karşı mücadele veren bir şirket. “Sen benim işçim değilsin, sen tek başına bağımsız bir girişimcisin” diyen bir şirket. Uber de bir ‘plaka’ değil mi bu durumda şimdi?

***

“Biz bugün kimiz” sorusuna dönersek… Bizler sanırım artık sorularının arasında çoğunlukla ‘hak hukuk’ gibi meselelerin olmadığı insanlarız. Tam da iktidarın (ve mevcut dünya düzeninin) dayattığı gibi kerameti kendinden menkul, yoruma açık ve duruma göre değişen bir ‘adalet’i, ‘hukuk’a tercih ediyoruz. Bugün için ‘adil’ olan kötülerin, eskiyenin gitmesi…

Bize çektirenler gitsin, nasıl giderse gitsin istiyoruz. Yerine gelecek olanlar da işimize yarıyorsa nasıl gelirse gelsin… Muhafazakârımızla, sosyalistimizle, apolitiğimizle hepimiz biraz fazla mı ultra-liberal olduk? Sarı taksi berbat tamam da, sonuçta kapitalist saiklerle hareket eden, müşterisinden ve şoföründen önce kendi kârını düşünen bir şirkete bu kadar arka çıkmamız normal mi? Taksiciler kendilerine çekidüzen versin de, Uber vermesin mi?

Örneğin Uber bir taksi şirketi midir? “Değiliz” diyor Uber. “Biz bilişimciyiz, müşteriyle şoförü bir araya getiriyoruz” diyor. Bunun karşılığında da her seyahatten komisyon alıyor. Öyle mi gerçekten? Avrupa Adalet Divanı, sonbaharda verdiği kararda “Yok kardeş” dedi Uber’e. “Sen taksicisin. Ona göre muamele göreceksin.” Temyizi yok. 

Peki nedir ona göre muamele görmek? Yasal prosedüre harfiyen uymak demek… Şoförlere hak tanımak demek… Bir de bana kalırsa, tamam araç havalı, ortam medeni ama “Biz taksici değiliz” diyerek insanları enayi yerine koymamak demek… 

Uber, Netflix, AirBnb ve diğerleri… Mevcut düzeni, kodları, kuralları yıkıyorlar belli. Bir süre sonra değil sarı taksiler, uyduruk televizyon kanalları ve oteller, önlerinde belki devletler de duramayacak. Peki bize ne olacak? Biz de onların kodlarıyla mı düşüneceğiz? 


PS: İlüstrasyonlar Serhat Gürpınar'ın el emeği göz nuru. Hürriyet Pazar'dan.

2 yorum:

Sen ne dersin?

eve dönmenin yolları

Bir yaz sabahı Haydarpaşa’dan kalkan Toros Ekspresi’ne atlayalı neredeyse 20 yıl olmuş. Hep otobüsle kat ettiğim İstanbul-İskenderun güzergâ...