korona günleri - herkes evinde

Koronavirüs, Doğu ile Batı arasındaki muazzam toplumsal farkın halen geçerliliğini koruduğunu da bize göstermiş oldu. Kontrast biraz azaldı sanıyorduk, azalmamış. 
İşte İtalya… Bugünkü La Repubblica, 'Tutti in casa' (Herkes evinde) manşetiyle çıktı. Bugün itibariyle ülkeyi kapatan İtalyan hükümeti, düne kadar topluma, çok büyük sınırlamalar içermeyen tavsiyelerde bulunuyordu. Gitmeyin, çıkmayın, etmeyin, yapmayın falan… 

Dinleyen dinliyordu; çoğu insan da bildiğini okuyordu.

Dün gazetede gördüğümde hiç şaşırmadım. Lombardiya bölgesinden, en başta Milano’dan çıkması kısıtlanan (ya da çıkmamaması tavsiye edilen) İtalyan vatandaşları yine de işleri güçleri için yollara düşmüştü. 

Gazetecilerin ‘neden böyle yapıyorsunuz’ sorusuna, burunlarını maskeyle örtmüş iki genç şu yanıtı veriyordu mesela: “İyi de biz öğrenciyiz, Milanolu değiliz, bu yasak bizi kapsamıyor.”

Roma’daki kafe-restoran işletmecileri de 'müşterilerin arasında en az bir metre olacak' kuralına (tavsiyesine) uymuyor; pratikte bunun uygulanamayacağını -haklı olarak- söylüyorlardı. “Grup halinde gelenleri ne yapacağız peki” diye soruyorlardı örneğin. 

Bu iş zaten, Romalı mekâncıların, Milanolu öğrencilerin ya da etrafta hâlâ avare avare gezmeye çalışan turistlerin meselesi değil. Bu bir hükümet meselesi. Bir salgın esnasında neyi tercih etmeli?

İtalya’daki yasak genelgesi, düne kadar, kelime seçimi konusunda biraz utangaçtı (artık değil). Yasak mı dayatalım, inisiyatifi vatandaşa mı bırakalım? Genelgenin söz seçimlerinde boşluklar vardı. O utangaçlık yüzünden, cevval İtalyanlar da buldukları boşlukları dolduruyordu.

Açıkça gördük, Batı’da böyle bir salgında bile ‘birey’, toplumun, toplum yararının önünde geliyor. Devlet otoriter olmaktan korkuyor. İnisiyatifi bireye bırakıyor. Her şey bireyin, birey derken de esasen vergisini veren vatandaşın etrafında dönüyor. Onu evine kapatmak öyle kolay değil. Kamudan önce onun çıkarını gözetiyor sistem. Aksi akla pek gelmiyor. Sisteme göre, o çıkar gözetilecek ki vatandaş da sistemin çarkını çevirecek. İşine gidecek, dükkânını açacak. Hasta olmamaya çalışacak.

Sistem bunu böyle ister. 

*

Ya Doğu’da?

Her şeyin başladığı Wuhan’da, ardından da dışarıya kapatılan tüm şehirlerde, Çin devletinin şiddetli tedbirleri insan hakları ihlalleri açısından eleştiriliyordu. Batılıların çoğu olaya bu yönden de bakıyordu. 

Evlerine zorla kapatılan insanlar; haber alınamayan gazeteciler, doktorlar…  Doğu’nun o kudretli, otoriter ve korkutucu yüzü. Peki Batı’da “Aman eve kapatsınlar hepsini, virüs dünyaya yayılmasın” diye de düşünülmüyor muydu acaba? 

Bir başka yönü daha var işin. Demokrasiyle yönetilen Japonya ve Güney Kore’de  insanlar devletin taleplerini ‘emir’ telakki ettiler. Öyle boşluk dolduracak yorumlara falan girmediler. Hayatlarını sınırlamayı, isteyerek veya istemeyerek kabul ettiler. (Bir ihtiyat payı bırakarak söylüyorum; o dillerde bir haber okuyamadım çünkü).

Soru da ortada duruyor: Bu sert tedbirler işe yaradı mı acaba? İtalya’da bu zorlayıcılık olsa, insanlar vızır vızır etrafta dolaşmasa, kafalarına göre Milano'ya girip çıkmasa daha çok can kurtulur muydu? 

Cevaptan emin değilim. 

Şu kadarını biliyoruz ama: Bugün itibariyle tüm İtalya, hükümet kararıyla, tecrit altında.

5 yorum:

  1. ya cok sacma olacak ama benim de aklimda bir soru: Tecrit altindaki bir sehirde kaldiysam ve cikamiyorsam ve param da kalmadiysa bana kim bakmakla yukumlu? Yani atiyorum otel veya airbnb parasini odesem odesem en fazla iki hafta odeyebilirim, sonrasinda orada mahsur kalan turistler napiyor acaba? Hic bununla ilgili bir seyler yazilip cizildi mi acaba?

    YanıtlaSil
  2. Ben bunu araştırayım

    YanıtlaSil
  3. Bir şehirde tarif ettiğin durumda birkaç kişi varsa konsolosluk-elçilik gibi makamlar yardım edebilirmiş (borçlandırarak). Ciddi bir nüfussa, uçakla toptan tahliye.

    YanıtlaSil
  4. Sagol ya, ne guzel blog! Yaziyor, ciziyor, bizim icin arastiriyor...bundan iyisi kisiye ozel gazete :)

    YanıtlaSil
  5. O da olur bir gün :)) hehehe.

    YanıtlaSil

Sen ne dersin?

oktay opaz

Ben Octavio Paz demiştim; yanlış anlaşılma işte, karşıdaki Oktay Opaz dediğimi sanmış. Öyle de yazmış.  Düzelttik sonra.  Ya Oktay Opaz? Sen...