çukurova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çukurova etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

nereyi koklasan taze taze yarpuz kokuyor

Ne gördüğümüzü biliriz ama gördüğümüzün ismini bilmeyiz bazen.
Neden bilmeyiz peki?
Değer vermediğimiz için mi?
Üşendiğimiz için mi?
Ursula K. Le Guin, Yerdeniz’de bir şeyi gerçekten tanımak için ismini bilmek gerektiğini yazmıştı.
Gerçekten tanımayı umursamadığımız için mi?

Benim için de hâlâ çok şeyin ismi yok. 
Ama bir tanesini listeden eledim sonunda. Yukarıda, başlıkta yazanı…
Yaşar Kemal’in romanlarında, öykülerinde hep geçen, geçtiği yeri buram buram kokutan yarpuzu… 
Arabalarla hep yanından, bazen yürüyerek içinden geçip gittiğim, düzlükleri mora boyayan bu sert, bu karakterli ot. 
Yarpuzmuş adı. 
Sıradakine bakalım.

*

Savrun derler bir su akar. İçinde ne kadar balık varsa yüzündeymiş gibi gözükür. İlkin uzun kavaklar gözükür. Gözükünce dünya bayrama döner. Ot, ağaç, çiçek bayram bayramdır. Bir değirmen vardır Süleymanlıda. Yanından geçerken sıcacık unu kokar. Süt gibi, kar gibi, apak, un. Sonra çınarlar, çınarlardan önce kocaman mor mor çiçeklenmiş, bir kilim gibi serilmiş yarpuz tarlası gelir. Bir zamanlar, bir Hasan vardı. Kır Hasan. Cabbarın oğlu kır Hasan. Anası vardı. Dili tatlı bir kadın. Yarpuz tarlasının oradan geçerken, dünyayı bir koku doldurmuş ki, nereyi koklasan, taşı toprağı, ağaçları, suyu, nereyi koklasan taze taze yarpuz kokuyor. 

Yaşar Kemal - Ortadirek (Dağın Öte Yüzü - I)

ırgatlar arasında - kayıp belgesel kuşağı 1

Orhan Kemal, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’nin (1954) ikinci baskısında, romanda yaşananların ‘hakikat’inden nasıl emin olduğunu anlatıyor: 
“ (…) Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. ‘Pardon,’ dediler, ‘bu, bu kadar olur. Bütün anlatıkların doğru. Eksik bile. Çukurova’nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın…’” 
*
1950’lerdeki o geceye gidebilseydik… Orhan Kemal’in, çevresinde toplanan ırgatlara ve işçilere; roman karakterlerinin, Pehlivan Ali’nin, Köse Hasan’ın, İflahsızın Yusuf’un, Hidayetin Oğlu’nun, Irgatbaşı Cemo’nun, Fatma’nın, Katip Bilal’in, Laz Kılıç’ın şivelerini de taklit ederek, gürül gürül yaptığı okumaya tanıklık edebilseydik… Bir odaya, belki büyücek bir salona toplaşmış emekçilerin, yoğun sigara dumanı altında, çay kaşıklarının şıkırtıları arasında, arada bir esneseler de dikkatlerini diri tutarak, onaylayarak, hımm hımm ederek can kulağıyla yazarı nasıl dinlediklerini görebilseydik… 

Bereketli Topraklar Üzerinde’yi bir de böyle ‘okumak’ isterdim. Ben de, Orhan Kemal ve yanındaki emekçiler gibi, geceden başlar, seyrede seyrede sabahı ederdim. 

Bugün olsa, böyle bir gece kayıt altında olurdu. Yakın geçmişte yok… Belki yokluğuyla var.

Memleket edebiyatına, toplumsal hayatına dair ‘kayıp’ belgesellerin en güzellerinden, en dramatiklerinden biri bu. 

Kayıp nice belgeselden sadece biri… 


zamanım yok

O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...