beni türk diş hekimlerine emanet ediniz
Bence bugün gazetelerdeki en sevindirici haber, Fransız bilim adamlarının çürük dişe jelle tedavi geliştirdiğine ilişkin olandı. Paris’teki Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nden uzmanlar MSH (melanosit uyarıcı hormon) içeren bir jel ya da mikrofilm kullanarak çürük dişe müdahale ettiklerinde, dişin içindeki hücrelerin kendini yenilediğini görmüşler. Dişçi koltuğunda fareler oturuyormuş şimdilik. İnsanlar için de geçerli olursa, artık dolgu yok demektir. Bu haberi keşke 20 yıl önce okusaydım.
Ama şimdi okuyunca, zamanında eski blogda yazdığım bir parça düştü aklıma. Günün anlam ve önemi üzerine ısıtıp servis ediyorum. Buyurun:
“Herkes dişçiden korkar. Ben çocukken daha da çok korkardık. Dişçinin (diş hekimi dememiz lazım aslında, kızıyorlar dişçi deyince) koltuğuna oturduğumda, tedavinin vermesi muhtemel acıdan değil, kullanılan aletlerin acımasız kesinliğinden işkillenirdim daha çok. Bütün o sivri ve keskin aletler hiç yanıltmazdı; ne yapmak için tasarlanmışsa tam olarak onu yapardı. Ama görünüş itibariyle bugün kullanılanlardan biraz daha kabalardı.
Bugün işler nispeten kısa ve acısız. Alet edevat da daha dostça görünüyor. Bazı koltuklarının üstüne, hasta seyretsin de acıya yoğunlaşmasın diye konulmuş televizyon veya bilgisayar ekranları bile bulunuyor. Belki kullanılan iğneler de daha etkilidir; diyeceğim o ki, eskisi kadar acıtmıyor (o ilkel korku baki tabii).
“Bunu da bulamayanlar var” edebiyatına girmek istemezdim ama elbette ve her zaman olduğu gibi bunu da bulamayanlar var. Zaman’da bir haber, her türlü tıbbi müdahaleye muhtaç Zanzibar ve Tanzanya’ya giden doktorların yaptıklarını anlatırken; ilginç bir ayrıntının da altını çiziyor. Türk diş hekimleri, Zanzibar’da ilk diş dolgusu tedavisini uygulayarak, ülkenin maalesef pek de uzun sayılmayacak tıp tarihine geçmiş bulunuyorlar. Ağrıyan dişin uyuşturularak çekilmediği ülkede, kendini Türk diş hekimlerine emanet eden kişi de Başbakan Shamsi Vuai Nahodha’nın validesi Maria Hanım.
Söylemeye gerek yok, adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz. Dolgu yaptırıp tarihe geçmenin bile ancak başbakan analarına nasip olduğu ülkelerin de bulunduğu bir dünyada.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
zamanım yok
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?