hesap uzmanı
Türkiye’de bir gazetecinin, röportaj yaparken en rahat edeceği isim herhalde Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Her soruyu sükûnetle dinler, hepsine yanıt verir, ‘yanıtı biraz açın’ dersiniz açar, sevmediği bir soru geldiğinde röportajın kalanına yansıtmaz, yanıtlayıp aynı tempoyla devam eder. Velhasıl makul bir siyasetçidir. Peki CHP ölçeğinde bir parti için potansiyel lider midir?
Kılıçdaroğlu’yla bugüne değin iki röportaj yaptım. İlki üç saate yayılan çok uzun bir görüşmeydi, ikincisini Kadir Topbaş’a geçilmesinin hemen ardından İstanbul’daki parti merkezinde yaptık. Sakindi ve yüzü yine gülüyordu. Çevresini saran partililerin gerginliğinden onda eser yoktu. İstanbul’da kaybedilmediğini, tam tersine kazandıklarını (ki bence de öyle) hararetle anlattı ama yaklaşık yarım saat aslında tek bir şeyi konuştuk: Kılıçdaroğlu günün birinde CHP’nin başına geçecek miydi?
Bu soruyu “evet” diye yanıtlayan siyasetçi, Türkiye şartlarında kaybetmeye mahkûmdur. O da evet demedi elbette. Ama ne derse desin, beden dili başka bir şey söylüyordu. Üç ay önce bir otel lobisinde görüştüğümüzde Maliye’den emekli, taze sayılabilecek, hevesli bir siyasetçiydi. Bir ay sonra parti merkezindeyse çevresindekilerin itaatini kabullenmiş, sesi daha yüksek perdeden çıkan ve söylediği her şeye daha sert bir hava katan bir lider adayıydı.
İstanbul’u kazansaydı, tartışamazdık bile, Baykal’dan sonra Kılıçdaroğlu gelecekti. İstanbul, siyasi gücün “olur”larını öğretecekti ona. Ama kaybedip CHP’nin Ankara’daki kulislerine geri döndü. Orada da siyasetteki “olmaz”ları öğreniyor. Her şeye peşinen “hayır” demeye eğilimi artıyor. Haksız da sayılmaz. CHP tarihi erken öten horozlarla dolu. Bugünkü siyasi tartışmalarda hiçbirinin adı geçmiyor. Kılıçdaroğlu da bunu biliyor. Ama bazen bilmek yetmez, açık oynamak gerekir.
Fotoğraf: Şeref Yılmaz / Newsweek Türkiye
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ilk burdurlu
A. ile bir kafeden çıkmıştık ki, aceleyle dönüp bir şey unuttum mu diye masanın üzerine bir daha baktım. Unutmamışım. O sırada yanımızda bir...
-
Bazı filmler kendinden başka hiçbir şeyle anlatılmıyor. O kadar yoğun oluyorlar ki ne bir kitap ne bir film ne de bir geçmiş an geliyor ...
-
Biz Bağışladığın özgürlüğe yeğdir biçtiğin zından sonsuz güzelleşecek dünya biz kurduğumuz zaman senin verdiğin umudu ...
-
"(...) Yani bir eskrim sporu niye var diye soruyorduk Konservatuvar’a girdiğimizde. Niye eskrim diye ders var? Rahmetli Sait Tayla çok...
-
Melvyn Bragg’ın ‘In Our Time’ podcast’ında Hititler bölümü ... Üç akademisyen (ki biri Bilkent’ten İlgi Gerçek) oturup konuşuyor Bin tanrılı...
-
İranlı bir kadının işlettiği bir kafedeyim. Bir ay önce yine buraya gelmiştim. Verdiğim siparişi hatırladı: Çırpılmış yumurta ve Americano (...
-
Javaplein'deki kütüphaneye geldim. Birkaç Türk oturmuş, kütüphanenin orta yerinde siyaset konuşuyorlar. Yaşlıca bir adam "Türkiye’...
-
O kadar hızlı geçiyorlar ki kaldırımlardan. Omuzları düşük, başları öne eğik, rüzgârlı virgüller. İki nokta arasının doyumsuz seyyahları. Ak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sen ne dersin?