Dino ve Aslıhan’la akşama doğru yürüyüşe çıkarken görüyoruz onları. Her defasında parktan yeni çıkmış oluyorlar. Sokağın köşesinde vedalaşıp evlerine gidiyorlar.
Altmışlarında iki kadın. Güleryüzlü, şen şakraklar. Rutinlerine sadıklar.
Ellerinde birer sopa var. Baston değil, şemsiye değil, sopa. Ucuna çiçekler iliştirmişler sopaların.
İlkin anlam verememiştik, üzerinde durmamıştık. Zaten tedirgin tedirgin yürümekten, diğer insanlarla aramıza mesafe koymaya çalışmaktan başka bir şey düşünemiyorduk. Bir tek Dino Bey kendi havasında; scooter’la bütün parkı harmanlıyor; bir şey düşündüğü yok. .
Onları ikinci defa gördüğümüzde jeton düştü. Sopalar bir buçuk metre!
Nasıl yani? Yaklaşanı sopayla mı dürtüklüyorlar? Ama ‘niyetimiz de kötü değil’ dercesine mi iliştirmişler çiçekleri? Aklımıza başka bir şey gelmedi.
İş üzerinde de göremedik ki, ne acayip huylar gelişti, diyeyim.
Ama iz üstündeyiz.
PS: Resim, Henri Matisse'in 'kesik'leri.